25 Ocak 2012 Çarşamba

Beklediğim A Ş K Geldi buldu bugün beni...

Uzun zamandır yazmak isteyip ama fırsat bulup da yazamadığım o kadar çok şey birikti ki içimde...
Unutmayayım diye küçük küçük notlar alıyorum minik not kağıtlarına.. Tabi sonra neymiş o not diye hatırlarsam ya da notları koyduğum yerleri hatırlarsam :)

Neyse; bu kadar birikmiş şey değil de bugün yaşadığım birşey beni pc başına geçirtip bu yazıyı yazmama sebep olan. Kendimden çalıp gene kendime ayırdığım bir zaman dilimi. Ütüleri bir kenara itip yaşadığım hissi paylaşma isteği, belki de yarına unuturum ya da aynı yoğunlukta hissedemem korkusu...

Uzattım da uzattım bi konuya giremedin diyorsanız çok haklısınız.. Çünkü gerçekten de konuya giremediğim için yazıyorum bu cümleleri.. Nasıl başlasam, nasıl anlatsam bilemiyorum...
En baştan başlayayım bari gerisi gelir nasılsa... Korkmayın yahu! Dünyanın oluşumundan başlamayacağım...:) 
Sadece bu sabahtan başlayacağım...

Her işe gitme sabahı olduğu gibi oflaya puflaya kalktım.. Kucağımda Ege tuvalete girdim, dişimi fırçaladım, saçımı taradım.. işte rutin sabah halleri.. Ben de herşey rutin ama baktım Ege bi başka.. Asabi, huysuz... Her zamankinden fazlaca bana yapışık... Üstümü giyinmeye çalışırken bacaklarıma yapışmış giyinmeme engel oluyor falan.. Çok şaşırdım ama işe geç kalıyordum, fazlaca üstünde duramadan Ege'yi amannesinin kucağına verip evden çıktım.. Arkamdan bağıran Ege'yi duymamak için de koştum resmen... Bu arada bizim amannemizin olduğu sabahlar böyle bir rutinimiz yok, evden çıkayım da oyuna başlasınlar diye gözümün içine bakar Ege ve en havalı şekliyle abay deyip el sallar... Aklım biraz takılmış olsa da çok düşünmemeye çabaladım, çünkü yoğun bir iş günü beni bekliyordu. Gün zaten sıkıcı olacaktı ve daha da sıkıcı hale getirmek çok akıllıca bir hareket olmayacaktı. Bu düşüncelerle çalışmaya çalışırken derinden bir ses duydum.. annecim, anladi, annecim diye.. Aaa aynı Ege gibi konuşuyor kimmiş acaba diye düşünmeye fırsat bile bulamadan karşımda Ege'yi gördüm. 
Nasıl heyecanlandığımı anlatamam.. uzun zamandır böyle bir heyecan yaşamadığımı da itiraf edeyim bu arada. O an hayatımdaki of puf lar yerini oh a.. suratımdaki sıkılmış ifade de gülümsemeye bıraktı... Şaşkınlığımı üstümden attıktan sonra sabahın hikayesini dinledim. Çok asabi, sinirli ve huysuzmuş, belki rahatlar diye alıp gelmişler uyku saati olmasına rağmen. İyi ki de gelmişler... Kısa bir ziyaret oldu ama benim için dünyalara bedeldi. Sonraki ayrılık anı gene bende tarifsiz hüzün bırakmış olsa da süper bir heyecan yaşattı diyebilirim...

Eve dönüp uyumuş Ege ve bambaşka bir ruh haliyle mutlu, neşeli uyanmış... Gün bu şekilde de devam etmiş.
Akşam eve döndüğümde herşey normal rutinindeydi.. Ege önce heyecanla beni karşılayıp sonra benimle çok da ilgilenmeden amannesinin peşinde dolaşma haline geri döndü. 
Yemek ve oyun faslı bitip sıra uyku zamanına geldiğinde uyumak istemediğini farkettim ve zorlamamaya karar verdim. Benimle zaman geçirmek istiyordu ama yatarak... Yatağımıza yattık ve başladık boğuşmaya.. zaten benimle oyun anlayışı bu Ege'nin yatacak boğuşacak.. Hep temas halinde olacak...

Ayy sonunda bana bu olayı yazdıran kısma geldim.. Ohh be... Yazacağım 2 cümle için 1 sayfa yazı yazdığıma inanamıyorum. :) 
Yatakta boğuşma halindeyken Ege biranda durdu ve beni öpmeye başladı... önce ellerimi öptü defalarca, sonra yanaklarımı, sonra dudaklarımı, sonra boynumu, sonra gene ellerimi, sonra kollarımı... :)) Kaç dakika sürdü bilmiyorum ama bir ömre bedeldi o andaki hissettiklerim... Çok mu özlemişti yoksa sevgisi mi taşmıştı bilmiyorum ama bana büyük bir heyecan yaşattı bugün ikinci kez oğlum...

Ve ben haftalardır AŞK lazım diye gezerken ortalarda, aradığım AŞKın yanıbaşımda durduğunu gördüm. 

Yani beklediğim AŞK bir gece ansızın gelip buldu beni... İyi ki geldi, iyi ki buldu... 

Hoşgeldin AŞK hayatıma, bir kez daha...





19 Ocak 2012 Perşembe

iş, ev, evdeki iş ..... imdattttt

Artık blog yazacak vaktim bile kalmadı...
Oysa ne güzel havaya girmiştim :P
Fazlasıyla yoğun iş temposu ve evdeki yapılması gerek işler beni tüketti son günlerde...
Ege'ye ayırmam gereken ve ayırdığımı düşündüğüm zaman da genel de gerginlikle geçiyor..
Ne Ege'ye yarıyor, ne bana yani...

Neyse en kısa zamanda kendime de vakit ayırabileceğim zamanlarım olması dileğiyle...

11 Ocak 2012 Çarşamba

Destek Herşeydir

Merhaba blog..
Bu sefer yazıma az sonra yazacaklarımdan utanacağım diye başlamayacağım için çok mutluyum...
Böyle hissetmemde katkısı büyük olan başta Haziran Anaları olmak üzere internetanneleri ne teşekkür ederim..
Ve yaşasın sosyal medya diyorum bir kez daha...

Geçenler de yazdığım ben kötü anneyim, tüüü bana yazımdan sonra bana destek olan, sakinleşmemi sağlayan ve hatta DANK diye kafama vuran (julyasia) herkese sevgilerimi yolluyorum...

Zira dün akşamki benzer durumdan "vicdan azabı çekmeden" kurtulmamda katkıları çok..

Efenim; şimdi olay şöyle gelişti... Bütün gün süren can sıkıntım ve akşam saatlerinde hayatıma giren başağrımla beraber eve gittim... Ege uyuyordu. 1 saat falan sonra amanne ve dedemiz geldiler. Ege onlar gelince uyandı ve ben hiç yokmuşum gibi davrandı... Ben de başağrımla o kadar yoğunlaşmıştım ki buna takılacak gücü kendimde bulamadım... Sonra yemek vs. faslından sonra baktım Ege'nin benle işi yok, Yücel de hazır evde, çıkıp bi kahve içelim dedim... Bi ara Ege bensiz uyur mu falan diye düşündüm ama o kadar işte.. Giyindim, Ege arkamdan el bile salladı.. Bu kadar umursamadı yani gidişimi, gayet de rahat uyumuş...

Sabah da tam evden çıkarken uyandı, geri dönüp öpeyim ama ağlar mı acaba diye düşünürken gittim tabi yanına.. Minik bir tebessüm ve arkasından "abay" yaptı gene bana... Öylece evden çıktım...

Bu akşam eve gittiğimde tablo ne olur bilemiyorum... Dün akşam ve bu sabah beni görmemiş olması canını sıkmış da hepsinin acısını bu akşam çıkarmayı planlamış mıdır, yoksa hiçbişi olmamış gibi davranmaya devam edecek midir? gibi sorular beynimde dönüyor olsa da bugüne kadar hiç olmayan bi rahatlık var üzerimde...

He diyeceksin ki bu kadar yaşanan şeye hiç bozulmadın mı? Bozuldum tabi, bozulmaz mıyım? ama çok takılmadı kafama açıkçası....

Dün akşam Ege'yi bırakıp dışarı çıktığım için de vicdan azabı duymadım çünkü farkına vardım ki ben de insanım... Arada bir dinlenmeye, kendime zaman ayırmaya ihtiyacım var... Ve ne mutlu bana ki böyle bir imkanım da var... Nankörlük etmemeye ve bu imkandan yararlanmaya karar verdim bundan sonra...

Beni kendime getiren herkese sonsuz teşekkürler ve sevgiler...

Sevgiyle kalın!...




10 Ocak 2012 Salı

Yeni Oyunumuz "Anneee o ne?" ve "Anneee, derde?"

Normal gelişim sürecindeki bebeme cahillikten olsa gerek hayretle bakıyorum çoğu zaman...
Oysa artık büyüyor.. yaptığı, söylediği birçok şey zaten yapması gereken şeyler ama ben birazdan normal bir anne olmadığımdan dolayı büyük tepkiler veriyorum sanırım...

İlk, "o ne?" diye sorduğunda çok üstünde durmadım açıkçası.. tesadüfen ağzından çıkmış heceler gibi geldi bana.. 1-2 gün sonra bildiği bilmediği herşeyi parmağıyla gösterip "o ne?" dediğinde olayın gerçekliğinin farkına vardım ve coşkuyla cevap vermeye başladım... Sonrası mutluluk gösterileri, "aman da benim oğlum büyümüş de o ne diye sorarmış"lar, öpücükler falan filan..

Sonra mı ne oldu?

Bu kadar sevgi gösterisinden sonra Ege gördüğü ilgiden gayet memnun; hiç durmadan, bıkmadan, usanmadan, bildiği şeyler de dahil olmak üzere "o ne?" modunda yaşamaya başladı...

Ben mi ne yapıyorum?

Zaman zaman yeeeettteeerrrrr!!! diye bağırasım gelse de henüz hiç hayata geçmedi bu hissiyatım... Hala sabırla (ama kesinlikle ilk günkü coşkuyla değil) cevap veriyorum kendisine.. Bazen duymazdan gelmeye çalışıyorum. Çalışıyorum diyorum çünkü başaramıyorum... Sesini duymadığımı düşündüğünden çığlıklarla sormaya başlıyor hala duymadığımı düşünüyorsa burnunu burnuma sokup, gözlerini gözlerime dikip "Anneeeeeeee, diyor... Mecbur bakınca da "o ne?" yi yapıştırıyor... Sonra da kazandığı zaferin mutluluğuyla sırıtarak yanımdan ayrılıp sormak için yeni birşey arayışına girişiyor...

Böyle anlatıyorum ama şikayetçiyim sanma sakın blog.. Anne serzenişleri işte...

Gelelim diğer oyunumuza... Arabayla mini bir yolculuk sırasında başladı... Arabada koltuğunda oturmak yerine ön koltuğa geçmek istediği için çığlıklar atan Ege'yi kandırmak için "aaa bak aydede bizi takip ediyor" dedim..
Ege aydedeye doğru yöneldi ve ön koltuk arzusunu unutuverdi ama 1 dakika sonra yönümüz değişince ve de büyük binaların arasında kalınca aydede kayboldu.. Ege tekrar ön koltuk sevdasını hatırladı.. hemen yeni birşey bulmalıydım ve "aydedeeee nerdesin?" oyununu buldum... Ben söylüyorum Ege bakıyor.. "dok" diyor..
4-5 seferden sonra "derdesin" demeye başladı ve yeni oyunumuz böylece hayatımıza girmiş oldu...

"o ne?" den biraz daha zorluyor bizi aslında.. Çünkü "derde" diye bağırırken neyden bahsettiğini bilmediğimiz için sinirleniyor, bağırıyor, çağırıyor.. "O ne?" oysa ne kadar güzel bi oyunmuş diye düşündürtüyor insana bu durum doğal olarak..

Dün akşam elini mama sandalyesine vurarak "derde" diye defalarca sordu.. Bu arada tipi şöyle.. Önce elini masaya vuruyor, sonra ellerini iki yana açıp "derde" diyor, bunu derken de kafasını iki yana sallıyor... Defalarca sorduğuna azıcık sinirlenmediysem bunda bu şirin hallerinin etkisi büyüktür. Elimin altındaki herşeyi gösterdim.. "Bu mu?" diyorum.. cevap "cıks" :)) en son benden umudu kesip kendi bakınmaya başladı ve "buldum" diye sevinçle bağırdı. Aradığı şey bu aralar takıldığı taçlarımdan biriymiş.. E neden mama sandalyesine vurarak sorduğunu merak ediyorsanız, ben de bu sorunu cevabını 1 saat düşündükten sonra buldum. Tacı ilk eline alıp geldiğinde mama saatimizdi ve elimizde taçla mama sandalyesine oturduk ve o gün masaya elimizle vurarak müzüik yapmaca oynadık.. Ege'nin beyninde öyle kalmış ama -e be evladım ben onu nasıl hatırlayayım da, sen "derde" dediğinde, "işte burda" diye sana vereyim... Nerde bende öyle hafıza?

Sözün özü blog; hiç durmadan "o ne? ve "derde" diyen bir bebeğe sahibim....
Ve çocukluğuma dair hatırladığım, en çok duyduğum #annesözü nü anımsıyorum...
- Lütfen biraz sus Selin!!!

Ve diyorum ki yapacak bişi yok..
Armut dibine düşer!!!


5 Ocak 2012 Perşembe

Ne yapmak gerektiğini bilememek! KAOS!

Çok dertliyim be blog.. 
Az sonra yazacaklarımdan gene utanacağım büyük ihtimalle... 
Bugünlerde ne kadar çok utanılacak şeyler yapıyorum böyle ben.. Neden acaba? 

Şöyle anlatmaya çalışayım.
Son günlerde Ege çok huysuz ve de huzursuz... Benimle beraber geçirdiği haftasonları hariç tabi.. Cumartesi pazar tadından yenmeyen bebe, haftaiçi canıma okuyor resmen...

Ya benim işe gitmem artık Ege için sorun oluyor ya da anneanne ve babaanne karmaşası yaşıyor...
Haftayı 2 ye bölüyor anneanne ve babaannemiz.. 2 gün biri geliyor, 3 gün biri.. sonraki hafta tam tersi...
Bu duruma bir isyan mıdır oğlumun dün gece delirmiş olması bilemiyorum ama ben artık dayanamadığımı hissediyorum.. Sinirlerim yıprandı, vücudum artık bu yorgunluğu kaldıramıyor... 

Bu durumumdan da etkileniyor Ege.. Ben ne kadar gerginsem O da o kadar deliriyor aslında... Her akşam eve giderken kendi kendimi telkin etmeye çalışıyorum... Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım ki Ege de sakin olsun ve güzel bir akşam geçirelim.. İşte her zaman işe yaramıyor bu telkinlerim ve bi anda deliriveriyorum...
Zaten huzursuz olan Ege benim bu tavrımdan sonra tamamen çığrından çıkıyor... Ve bu Kaos hayatımızı ele geçiriyor...

Anneanne gidip de babaanne geldiği akşamlar yemek yenmiyor mesela kesinlikle ve asla herzamanki uyku saatinde yatılmıyor... Yani öyle 8 de yatmış olacak diye bi zorlama yok tabi... Ama uykusu geldiği her halinden belli, ayakta durmakta bile güçlük çeken ve uykusuzluktan huzursuzlanıp ağlama moduna geçmiş bebemin uyumasını istemekte haksız mıyım diye düşünüyorum sabahtan beri...

Dün akşam uyumamak için ağlayan, yatakta tepinen ve en son bana vurarak kaçmaya çalışan, hiç birinde başarılı olamayınca amaneeeee, amanneeeee diye ağlayarak babaannesini odaya getiren, babaannesinin sesini duyduktan sonra çığlıkları mahalleye yayılan oğluma bağırdığım ve tartaklamak istediğim için kendimi çok kötü hissediyorum be blog... 

Ben anne olmayı becerememiş bir anneyim sanırım... Üzgünüm, çok üzgünüm...

Bu vicdan azabıyla bütün gece uyumayan ve uyutmayan bebeğime tüm sevgimle davranmış olsam da vicdanım rahatlamış değil... İyice arızaya bağladığımı hissediyorum... Ve korkuyorum...

Bu dertler kreşe gidince son bulur diyorlar... Allerjimiz geçer de seneye kreşe başlayabilir miyiz bilmiyorum ama bu durumlara 1-2 sene daha katlanacak gücü kendimde göremiyorum malesef...

Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.. Ne yapmam gerektiğini bilmemek beni yıpratıyor ve hırpalıyor...

İyi anne olabilmek umuduyla yazıma noktayı koyuyorum...

Not: Asıl umudum da tükenirse yandık demektir...





3 Ocak 2012 Salı

Hoşgeldin 2012...

Biri karnımda olmak üzere oğlumla 3. yılbaşı gecemiz... Bu 3 yılbaşı gecesi birbirinden oldukça farklı tabi...

2010'a girerken 3 ayı bitirmiş olan karnımdaki bebeğimle- henüz cinsiyetini bilmiyor, ama kendisini kızım diye seviyorduk- 3.ayı bitirmenin verdiği rahatlıkla saçını boyatmış ve 1 bardak kola içmek için doktorundan izin almış mutlu bir anne adayıydım... Ve üşümekten biraz korksam da kendimizi sokağa atmış, 00:00 da coşkuyla yeni yılı karşılamıştık... Ve sürekli diyordum ki Yücel'e "Seneye bebeğimiz de bizimle olacak.. Süper eğleneceğiz" ???

2011'e girerken durumun hiç de öyle olmadığının farkına vardım.. :)) 7 aylık olmuş oğlumla, evde, onu uyutma çabalarıyla geçti gecemiz ve 00:00 da ayağımda salladığım Ege'yle saçım başım dağılmış, üstüm başım perişan, gözümden akan uyku haliyle karşıladım 2011'i :)) Ama Yücel yanımdaydı ve herşeye rağmen çekirdek aile huzuruyla mutluyduk... Umudumu hiç yitirmedim.. 2012'yi karşılarken herşeyin daha güzel olacağından neredeyse emindim...

2012'ye girerken 19 aylık olmuş canım oğlumu bırakıp da dışarı çıkamacağımı farkettim.. Bundan sonra hep böyle mi hissedeceğim bilmiyorum ama yeni yıla onsuz girmenin bi anlamı olmayacağını düşündüm. Ve bu sene Yücel de yanımızda olamayacaktı... 00:00 da uyuyan oğlumu öperek, koklayarak ama bir yanım buruk karşıladım 2012'yi... 18 yıldır ilk defa Yücel'le telefonda bile konuşmadan bir yeni yıla girdim..  
Peki ya hala umudum var mı? Umudum var mı bilmiyorum ama 2013'ü karşılarkenle ilgili hiçbirşey düşünmemeye ve plan yapmamaya karar verdim... 2013 ola hayrola artık :))

Gelelim 2012'ye... 
2012 den dileğim sağlık, huzur, mutluluk... En çok da oğluma sağlık... Yeni yılın ilk günü Ege ateşlenince bunu daha iyi anladım... O hasta olunca ben beter oluyorum çünkü...

Bu yeni yıl hazırlıklarında bana yardım eden -çam ağacını süslerken, sonra dağıtıp tekrar süslerken, sonra gene :)) - canım oğlum Ege... Seneye bizi neler bekliyor çok merak ediyorum.. Ve biliyorum ki seninle bu yıl da çook hızlı geçecek ve bi bakmışız ben 2013' e girerken diye başlayan bir yazı yazıyorum...

Bakalım bu yıl bize nasıl süprizler hazırladın canım oğlum.. Heyecanla bekliyorum her yeni günü ve hadi beraber yaşayalım 2012' yi ......