27 Mart 2011 Pazar

6. Hastalık

Herzamanki gibi bir akşam.. Ege kucağımda oturuyoruz..
Ege biraz sıcak mı, bana mı ateş bastı yoksa diye kendi kendime düşünürken bunun sonu olmayacağını anlayıp ateşini ölçmeye karar verdiğim an başladı maceramız...

Ateş 38,5... çok endişelenecek bişi olmayabilir, bi üstünü soyalım bir süre sonra tekrar ölçeriz, dedim... Ege'yi soyduk hemen, 15-20 dakika sonra tekrar ölçtüm ateşini aynı.. Demek ki ilaç vermek gerekiyordu, Calpol verdim. Sonra Ege uyudu zaten... Gece boyunca da Ege uyudu ama ben hiç uyumadım, 40 kere ölçtüm ateşini ne çıktı ne düştü ateşi.. sabahki durumuna göre dr. a gidip gitmemeye kara verilecekti artık.


Sabah 1 ölçek daha şurup verdim ve yarım saat sonra ateşi normale dönmüştü, ben de rahatça işe gittim. Gün içinde 40 kere aradım evi ama resmen taciz ettim annemleri.. Nasıl, ateşi var mı, ölçtünüz mü, doğru baktınız mı diye boğdum resmen.. Hep iyi ateşi yok dediler... Eve geldiğimde ama hiç beklediğim gibi bir durumla karşılaşmadım, Ege ateşler içindeydi...
Hemen ateşini ölçtüm 39.. Demek ki doğru ölçememişler ya da yeni çıkmış ateşi... Neyse bunu düşünerek enerjimi harcamamaya karar verip ne yapmam gerektiğini düşünmeye başladım..


Bu arada dün gece 40 kere, gün içinde de çok kere koltuk-altından ateşi ölçülmeye çalışılan Ege, durumdan huylanmış artık ateşini ölçtürmüyor diye ilk işimiz durumu kontrol altında tutabilmek adına gidip bir ateş ölçer almak oldu..
Kulaktan ateşölçer bulamadığımız içim emzik şeklinde bişi aldık.. O gece için hayat kurtarıcıydı resmen ama aslında çok da kullanışlı bişi olmadığını 1-2 günde anladım.. Aslında tahmin de etmiştik ama almak zorunda kalmıştık zaten...
Ateşölçerden sonra nöbetçi eczane bulup paranox  fitil aldık... 


Eve geldik ateşini ölçtük hala 39 dereceydi, fitil atıp yattık... Yarım saat sonra ateşi 37 dereceye düşmüştü.. Bi oh deyip uyumaya devam ettim...
Sanırım 1-2 saat sonraydı, vücuduma vuran sıcaklıkla uyandım... Ege dışarıya sıcaklık veriyordu resmen.. Ateşini ölçtüm hemen 42 dereceyi görünce gözlerimin yerinden çıktı... 
İşte o an çok önemli bir karar verecektim... Ya hemen hastaneye gidecektik ya da ateşini düşürmeyi deneyecektim..
Acil serviste çocuğumun canını çıkarmalarına gönlüm razı olmadı risk aldım ve ateşini düşürmeye çalışmayı denedim.. 


Önce Ege'yi odadan alıp daha ferah olan salona götürdüm.. Sonra soydum ve ılık suyla ıslattığım havlularla pres yaptım vücuduna.. Yarım saat sonra ateşi 39,5 a inince doğru yolda olduğuma inandım ve 1 ölçek Calpol verdim ve uyumasına izin verdim... 
Bu 45 dakika yaşadıklarım anlatılır gibi değil tabi.. Korku, endişe.. kafamda 1001 soru... 
Sabah doktora gidilecek kararı verdim...


Sabah 39,3 ateşle uyandı.. Dün gece gördüğümden sonra 39,3 bana düşük geldi tabi...
Kahvaltıdan sonra doktora gittik.. Evet ateşi yüksek ama herhangi birşey görünmüyor.. ksin sonuç için kan testi dedi ve bizim için yeni bir macera daha başladı...
Canı çok yanmasın diye parmağından alalım dedi kanı. Ama o bile yetti bizim minik adama...
Bütün hastaneyi başımıza topladı...O nasıl çığlıklar, o nasıl bağırmaydı öyle...
Sonuçların çıkmasını beklerken Ege ateşten yarı baygın gibiydi ve bu benim için çok acıklı bir görüntüydü...


Sonuçlar çıktı ve tam da doktorumuzun tahmin ettiği gibi tertemiz. Hiç bir sorun yok... 
Durum bu olunca 6. Hastalık ihtimali arttı... 
Ateşi kontrol altında tutmaya çalışarak beklemekten başka yapılacak birşey yok dedi.
ateş düşüp, döküntüler de geldi mi 6. hastalık olduğundan emin olacağız...


Bu arada doktorumuzun akşam ateşini düşürmeye çalışıp hastaneye götürmememin doğru bir karar olduğunu söyledi.. Ama sadece bu durum için tabi diye de ekledi... 
Ateşi düşüremeseydim herhalde alır acile giderdim diye düşünüyorum ben de..
Acemi anne cesareti sanırım bendeki..


3 gün,3 gece daha ateşimiz çıkıp, düştü.. ilaçlarla kontrol altında tutmaya çalıştık hep... 
3 günün sonunda ateşimiz düştü, döküntüleri beklemeye başladık..
4. günün sonunda döküntülerimiz de geldi ve doktorumuzu arayıp 6. Hastalığımızı onaylattık...


Ege ilk çocuk hastalığını geçirmiş oldu..
Benim ömrümden ömür gitti tabi bu ateşli geceler boyunca...





7 Mart 2011 Pazartesi

Ne Zor Şeymiş Şu Allerji

Uzun zamandır Ege'nin yanaklarındaki kızarıklık bizi rahatsız etmeye başladı.. Zaman zaman çoğalan, zaman azaman azalan ama hiçbir zaman tamamen yok olmayan pütürlü bir kızarıklık..
Belki de bu rahatsız ediyor, belki de o yüzden bu kadar huysuz diye beni dürten Haziran Annelerinden Zahide' ye teşekkürlerimi sunuyorum tabi..
Zahide'nin de dürtmesiyle çocuk allerjisi uzmanı olan doktorları Reha Cengizlier'den randevu almaya karar verdik.. Randevumuzu da Zahide aldı aslında, sağolsun..
Neyse randevu günümüz geldi, heyecanla ve bir çözüm bulunacağı inancıyla gittik doktora..
Doktor yanaklarına bakıp vücudunda bişi olup olmadığını sordu.. Yok dedim sadece yanaklarında..
Soyalım bi dedi, Ege'yi bir soyduk ki ne görelim omuzları da aynı şekilde kızarmış ve de kabarmış..
O an unutamadığım tek şey doktorun bana "hani birşey yoktu" bakışı... Bense şok olmuş Ege'nin omuzlarına bakıyorum ve anlatmaya çalışıyorum..
"Ama dün Ege'yi yıkadım ve böyle birşeyi görmemem imkansız " dedim.
Doktor da bu durumda allerji ileri durumda test yapmamız gerek dedi ve maceramız başladı.
Başımıza geleceklerden habersiz bir şekilde laboratuara doğru yol aldık..
Büyük bir üniversite hastanesinde böyle birşeyle karşılaşacağımı söyleseler asla inanmazdım...
Önce kan almak için hemşire arandı.. Herkes ben almam diyerek kaçıştı..
Kabul ediyorum bebekten kan almak mutlaka zor ama bunu bize hissettirmemeleri ve yaşatmamaları gerekirdi diye düşünüyorum.
Sonunda bir cesur yürek bulundu kan almaya gönüllü.. Ege onları görünce zaten ağlamaya başlamıştı, yatağa yatırdığımız anda da çığlık atmaya başladı..
Bu arada Ege'yi bize tutturmaları da tam bir fiyaskoydu bence.. Çünkü biz anne baba duygusallığıyla panikleyip yanlış birşey yapma potansiyeline sahiptik..
Yücel Ege'yi tuttu... İğneyi batırdılar, 1 tüp kan aldılar, 1 tüp daha almaları gerekirken nasıl oldu bilmiyorum Ege kolunu kurtardı, iğne fırladı, kan fışkırmaya başladı..
Ben öylece kaldım.. Bişi diyemedim, bişi yapamadım.. ama aklımdan geçen şey oradaki herkesi boğmak tabi ki...
Ege'nin çığlıkları arttı, heryer kan içinde kaldı, bir kere daha iğneyi sokup 1 tüp daha kan aldılar ama hepimizin ömrü tükendi diyebilirim.
Herşey bittiğinde geriye çığlıklar atan bir bebe, kan içinde kalmış bir yatak, korkmuş suratlarıyla bize bakan hemşire ve sağlık görevlileri vardı...
Hiçbirşey düşünmeden Ege'yi alıp kaçtım resmen hastaneden...
Ege bütün gün yüzümüze bakıp bakıp ağladı... Babasına ise hiç yüz vermedi... Sanırım başına gelenlerden onu suçlu buluyor...
Biz ise 5 gün sonra çıkacak sonuçlarımız için heyecanla beklemeye başladık...

Sonuçları aldığımızda Ege'nin inek sütü allerjisi olduğunu öğrendik... Ben anne panikliğiyle yıkıldım tabi. Şimde ne yiyecek, ne içecek, nasıl beslenecek diye..
Doktorumuz paniğimi farkedip sakin olmamı ve çok güzel bir alternatifimiz olduğunu söyledi.
Ege'nin keçi sütüne allerjisi olmadığını ve bundan sonra keçi sütlü besleneceğimizi söyledi.
Ve o andan itibaren de keçi sütü bazlı mama, keçi peyniri, sütü ve de yoğurdu araştırmalarımız başladı..

"Golden Goat" keçi sütü bazlı mamayı bulduk önce... Sonra "Bolana" yı keşfettik. Günlük süt siparişini hemen verdik, peynirlerimizi aldık. İlk yoğurdumuzu mayalamak için de "Süt Damlası" diye bi marka bulduk, telefon görüşmelerimiz sonucunda satış yerlerini bulup, onu da aldık..
Keçi sütlü ürünlerimizle evimize döndük...

Sıra Ege'nin bu tatlara vereceği tepkiye geldi..

Ertesi sabah peynir denememiz başarılıydı, mamayı da çok beğenerek içti, yoğurdu da...
Ohh!! Karnı tok bebenin annesi rahatlığıyla hayatıma devam edebilirim artık..
Yani şimdilik..
1 ay sonraki kontrolümüzde daha da netleşecek durumumuz...

Sadece 1 haftadır öğrendiğimiz ve doğru beslemek için çabaladığımız allrji olayı bizi çok yordu ve yıprattı... Önümüzde uzun bir süreç var sanırım.
Bakalım bizi neler bekliyor...