5 Aralık 2010 Pazar

Melekleri ağırlıyoruz :))

Bugün Haziran Annelerini ağırladık...
Aksilikler sebebiyle sadece iki anne ve iki bebe misafirimiz olabildiler...
Leyla Anne ve Beril kızımız, Melahat Anne ve Ali Emir oğlumuz..

Çok güzel birgün geçirdik... Bebeler 6 aylık oldular ve artık birbirlerinin farkına varmaya başladılar.. Henüz dönerek ilerleyebildikleri ve mini mini süründükleri için acıktım, uykum var ağlamaları dışında bir sıkıntıları yok bize.. İlerki buluşmalarda ne olur bilemiyorum tabi..
Şimdi fotolarını çekmek de çok kolay ve keyifli.. Ama hareketle birlikte o da imkansız hale gelecek sanırım..
Bol bol foto çektik, hasretmişiz gibi bebek sevdik :)) muhabbet, sohbet.. Geçip gitti gün..

Beril bugün yoğurt yedi.. nımnımnım diyerek.. canım benim ya o yedikçe de ben doydum..
Sonra misafirlerimizi uğurladıktan sonra Ege'ye de yoğurt vereyim 1-2 kaşık bari dedim ve şok oldum.. 1 kaşık, 1 kaşık daha, 1 kaşık daha derken Ege 150 gr yoğurdu yedi.. Yaşasın artık yoğurt da yiyecek. Yufffii!!! Beril' e özendi herhalde Ege.. Beril yediğine göre güzel birşeymiş demiş olabilir..

İyi ki sizleri tanımışım Haziran Anaları.. İyi ki varsınız..


3 Aralık 2010 Cuma

Ek gıdaya geçiyoruz...

Anne sütümüz olmadığından ve dişlerimiz de 4,5 aylıkken çıkmaya başladığından biraz erken ek gıdaya geçme kararı verdi dr. umuz..
Başlayalım kademeli olarak arttıralım, 6. ayda artık normal besleniyor olsun dedi..
Mantıklı tabi.. O şişirici mamalardan içeceğine meyve yesin diye düşündüm bende..

5 aylıkken meyve pürelerine başladık.. Önce 1 kaşık, sonra 2 kaşık, sonra 3 kaşık ve sonra 1 tane.. Elma ve armutu bayılarak yiyor neyseki. elma ve armuttan sonra yoğurta geldi sıra... 1 kaşık, 2 kaşık, 3 kaşık tamam da.. 3 kaşıktan sonrasını yemiyor :(( Zorlamıyoruz tabi ki..
Yoğurt sonrası sıra sebze çorbasına geliyor.. Önce kabak, havuç ve pirinçle başlıyoruz..
Ve 2 günün sonunda 1 kase çorba Ege tarafında hüpletiliyor.. Anne mutlu, bebe mutlu..

Annem hep sizi yiyince ben doyuyorum derdi bana da çok saçma gelirdi.. şimdi anlıyorum ki böyle saçma cümleler kurmakmış annelik.. Yediği her bir kaşık çorbayla mutluluğumun artıyor olması da sağlıklı bir durum değil sanırım :))

Sadece yoğurt sorunumuz var şimdilik. Onu da meyvenin üzerine yiyor neyse ki. Yani karnı tokken yiyor...

1 haftanın sonunda sabah mama, ara öğün meyve ve yoğurt, öğlen sebze çorbası, sonra gene mama şeklinde bir düzenimiz var şimdilik..

Bundan sonra da çorbasına her 3 günde bir değişik mevsim sebzelerinden ekleyerek besin değerini arttıracağız..

Hadi bakalım yeni dönemimiz hayırlı olsun..

1 Aralık 2010 Çarşamba

Yarım Yılı Devirdik :P

Ege 6 aylık oldu.. Şaka gibi...
Yarım yaşında bir minik adam o artık :)

Ve benim duygularım çok tuhaf ve de yoğun.. 6 ay geçtiğine inanamıyorum.. O kadar zor başladı ki herşey, zaman hiç geçmeyecek, bu çocuk hiç büyümeyecek diye düşünüyordum.. Böyle düşünürken bi baktım 6 ay olmuş.. Şaşırdım çok şaşırdım gerçekten..

Çektiğim acıları, sıkıntıları unutmuşum bile... Ege'nin ağlayan fotolarına bakıyorum, onlar bile bana sevimli geliyorlar.. Oysa ki o zamanlar kendimi camdan atmak istiyordum..
Demekki neymiş sıkıntılı dönem geçince herşey unutuluyormuş..

zaten sıkıntılı zamanları düşünüp de tadımızı kaçırmaya da gerek yok..
Ege artık yarım yaşında ve tadından yenmeyen bir minik adam..

Biz de bu akşam bu minik adamın yarım yaşını bir minik pastayla kutladık..
Ne görmemiş ebeveynleriz yahu.. hehehe :))

Hergünümüz böyle  kutlama neşesinde geçsin...

18 Kasım 2010 Perşembe

Ege'nin ilk heceleri...

Bu annelik delilik diye söylüyorum doğurduğum andan beri ama bu akşam biraz daha yaşadım sanırım..
Ve annelikle babalığın aynı şey olmadığını da anladım..
Klasik bir akşam yaşıyorduk ailecek.. Ege salıncağında sallanıyor, Yücel Ege'nin yanında oturmuş TV seyrediyor, ben de tabi ki mutfakta ortalık toparlıyordum..
Birden kulağıma bir ses geldi. Suyu kapatıp dinlemeye başladım..
Ba ba ba ba ba ba ba...
Evet evet Ege'nin sesi.. Yaşasın oğlum baba diyor diye mutfaktan koşarak salona geldim.
Ege hala devam ediyor bu arada ba ba ba ba ba..
Çatlak bir anne edasıyla gözlerimden yaşlar süzülerek oğlumu kucakladım hemen..
Peki yanıbaşında oturan babası? O duymadı mı derseniz, tabi ki duydu ama sadece şaşkınlıkla bana bakmaktan başka bir tepki vermedi..
Aramızda geçen diyolag da aynen şöyle:
S -baba diyor duymuyor musun?
Y-Duyuyorum evet, ne var ki?
S-Ay sen beni çatlatırsın
Y-Sen zaten çatlaksın, şu haline bak, ağlıyorsun..

Anladım ki bizim hissettiğimiz şeyleri asla babalar anlamıyor ve anlamayacak da...
Anneler ve babalar ayrı dünyaların insanlarıyız biz :))

10 Kasım 2010 Çarşamba

Diş Buğdayı

Gene çok çok özendim bugün için..
Davetiyeler, diş şeklinde kurabiyeler falan filan...
Oysa biliyorum ki Ege kalabalıktan hoşlanmıyor ve günü bana zehir edecek..
Gene de ilk annelik heyecanıyla özendim işte...
Bugünün 10 Kasım olması nedeniyle saat 09:05 te evde saygı duruşunda durarak güne başladık.
Ege çalan sirenler ve bizim hareketsiz halimizden çok etkilendi.. Ve O da bize uyarak hiç ses çıkarmadı. Atatürk'ü andıktan sonra hazırlıklarımızı tamamlamaya başladık.
Sonra da misafirlerimiz gelmeye başladılar yavaş yavaş...
Herkes geldikten sonra tören faslına geçelim dedik..
Yere koyduk Egeyi, Önüne de laptop, kitap, kalem, Dayımızın isteği üzerine baget koyduk.. Ege yerdeki herşeyi bi yokladıktan sonra üzerinde Atatürk resmi olan kitabı alıp üzerine yattı...
Okumuş çocuk olacak belli yorumlarına, "Okuyacaktır mutlaka ama ATAÜRK'çü bir adam daha yetişiyor" yorumumla noktayı koyup, ağlamaya başlayan Ege'yi emzirme seansı için alıp odaya gittim. Sonrası işte lay lay loy loy...
Gün tadında birgün.. Yemekler yendi, çaylar içildi ve Diş Buğdayı partimiz de böylece sona ermiş oldu.
Günün sonunda gidenlere verdiğim diş şeklindeki kurabiyelerim çok beğenildi...


16 Ekim 2010 Cumartesi

Aaaaaa O Diş Mi?

Sıradan bir Cumartesi sabahı! Babamızın da evde oluşuyla çok neşeliyiz bu sabah..
Çekirdek aile oyunlar oynuyoruz, keyfimize diyecek yok..

Bir anda Ege parmağımı yakalıyor ve ısırıyor..
neee!!!! Isırıyor mu??? Nasıl yani???
Aaaa dişi çıkmış!!! diyorum..
Yücel de yok canım saçmalama diyor.. Bunu derken kendinden emin babamız çünkü dün doktorumuz da dişlerinin çıkması için çok erken, diş beklemeyin demesinin gücü büyük.
Ben eminim ama parmağıma bişi battığından...
Zorla ağzını açıp bakıyorum, bir süre uğraştıktan sonra görüyorum... :)
Evet evet bir diş bu...

Kalsiyum fazlasından böbreklerinde taş oluşmuş olan Ege'nin 4,5 aylıkken diş çıkarmış olması aslında pek şaşırtmıyor beni... Bide bu biraz genetik sanırım.. Benim de erken çıkmış dişlerim..

Her saçma şey gibi Ege'nin dişinin çıkmasını da şenliklerle kutluyoruz... :)
Deli gibi telefona sarılıyoruz.. Aile bireylerine haber veriliyor.. Her telefon ettiğimiz evde de sevinçle karşılanıyor bu haber ve onlarda katılıyorlar kutlamalara...

Deli miyiz diye düşünmüyorum artık..
Çünkü ben 1 aylık Ege'nin kaka yaptığını gördüğümde sevinç çığlıkları atarken kendimi bulduğum gün delirdiğimden emin olmuştum..
Şu andaki delilik hali beni çok şaşırtmıyor yani..

Şimdi sıra ilk dişimizi daha kalabalık bir ekiple kutlamak için Diş Buğdayı hazırlıklarında...

4 Ekim 2010 Pazartesi

İşe Başlayan Anne Olmak

Ve işe başlama vakti geldi çattı... 4 aylık Ege'yi bırakıp da nasıl gideceğim diye düşündüm günlerce... Her ne kadar sadece anne sütüyle besleniyor olmasa da mamanın üstüne mutlaka meme isteyen bebe ben yokken ne olacak diye düşündürdü beni kara kara...
Ege'nin emmediği zamanlarda sağdığım süt var biraz dondurucuda, işyerinde de sağıp takviye yaptım mı bir süre idare ederiz diye düşünüyorum...
4,4 ay sonra işte olmak heyecan vericiydi... bi sürü insan, bir sürü ses, bir sürü konu...
Unutmuşum nasıl birşey olduğunu...
Düşündüğüm kadar da zor geçmedi üstelik... En rahatlatıcı şey de Ege'nin artık çığlıklarla ağlamıyor olması tabi...
Ve en güzeli eve gitme heyecanı  ve de eve gidince Ege'nin bana gülümsemesi...
O gülümseme var ya o gülümseme..

İşte Anne demek bu gülümsemeye dünyaları verebilmek demek sanıyorum..



26 Eylül 2010 Pazar

Ege'yle ilk gezmeler... Haziran Analarına!

Sonunda taaa hamileyken sosyal paylaşım sitesinde tanışıp kaynaştığım analarla buluşma cesaretini buldum.
İlk ziyarette babamızla bizimle... Akşam oturmasına gidiyoruz. Yücel yanımda olduğundan çok da huzursuz değilim aslında...
Ama daha kapıdan girer girmez ciyaklamaya başlayan Ege ev sahibimiz Ayşe'yi bayağ korkuttu sanırım... :) Neyse meme kurtardı gene durumu, memeyi gören Ege memeye gömülüp, sustu.
Bütün akşam Ege ve Duru emzirmekle geçti neredeyse desem abartmış olmam sanırım :)
Ve ilk defa gittiğim bir evde bu denli rahat olabilmek de ilginçti. Bana bu rahatlığı veren Ayşe'yle gerçekten kardeş gibi olduğumuza emin oldum o akşam.. Ve de eşi Dinçer'le tabi... Sanki yıllardır arkadaşmışız gibi bir rahatlık, sıcacık bir sohbet vardı...
Bu sıcak akşam ve evsahipliği için Ayşe Anneye teşekkürler...
Bu arada Duru ve Ege sütlerini paylaştılar ve Süt Kardeş oldular :))
Başka bir bebeği emzirmek tuhaf gelir diye düşünmüştüm ama Duru'yu Ege'yi emzirmek kadar doğaldı. Bu hissettiğimde Ayşe'yle olan bağımızın etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum tabi...
Emzirmekle biten akşamın ardından yarın ki büyük Haziran Anaları buluşmasında görüşmek dileğiyle evimizin yolunu tutuyoruz...

Haziran anaları buluşması süper geçiyor... Ege neredeyse hiç ağlamıyor ve aylardır bizi kandırdın diye anaların üstüme saldırmasına sebep oluyor.. Ah bu çocuklar diyorum...
Bir sürü ana, bir sürü bebek bir arada.. değişik bir tecrübe oluyor hepimiz için...

Bir sürü ana ve danasını misafir eden Ceren Anasına da teşekkürler...
Bu arada oğlum kendisine aşık oldu... Gözünü 1 dakika ayırmadı bütün gün boyunca :)

Haziran Anaları iyi ki varsınız, diyorum... Ve de hep varolun istiyorum...

25 Eylül 2010 Cumartesi

Meğerse Böbreklerinde Kalsiyum Taşı Varmış...

40 günden sonra bitecek bu ağlamalar hayal kırıklığından sonra kendimizi 3. aya adapte etmiştik.
Sabredeceğiz ve 3. ayın sonunda bitecek bu ağlamalar.
3, 5 aylık olan Ege hala aynı derecede ağlıyor olduğundan artık kolik değil de başka bir derdi var düşüncemiz netleşti. Doktorumuz bi böbrek ultrasonu çektirelim dedi. Hemen ultrasonu çektirecek yer bulundu ve randevu aldık. Malesef 10 gün sonraya.. O 10 gün geçmek bilmedi gerçekten...
Sonunda gittik ultrason çekimini beklerken heyecan, korku, endişe... Bir sürü bir sürü şey yaşadım ve ultrason çekildikten sonra anladık ki bebeğimin sıkıntısı varmış da ağlıyormuş aylardır.. Ne gazdan, ne açlıktan...
Böbreklerinde kalsiyum fazlalığından olan kalsiyum taşları varmış ve tabi ki çocuğa inanılmaz acı veriyormuş.. O çığlıklar, katılarak ağlamaların sebebi hep o kalsiyum kristalleri(ultrasonu çaken uzmanın tabiri) imiş..
Peki şimdi ne olacak sorumun cevabı ise hiçbirşey... Yapılacak birşey yokmuş, çok küçük olduğu için herhangi bir tedavi yapılmaz, zaten zamanla kendiliğinden erirmiş.... Hatta 4. aya yaklaştığımız bu zaman itibariyle bu azalmış halidir, daha çoktur ve erimeye başlamıştır...
2 ay sonra tekrar bakıp ona göre sonucu doktorunuzla değerlendiririz, dedi..
Kafamda binbir soru ve keşkeyle çıktık doktordan. Keşke daha önce çektirseydik, keşke şöyle yapsaydık, keşke böyle yapsaydık diye diye sonuçlarla doktorumuza gittik..
Doktorumuz da beni rahatlatmak için anlattı da anlattı... Bilsek de bişi yapamazdık ki dedi..
Evet yapamazdık ama derdini bilirdik, neden ağladığını bilirdik, boşuna gaz ilaçlarından medet ummazdık ve de aç olmadığını bilir mama vermezdik ve Ege hala anne sütüyle besleniyor olurdu sadece... Keşke, keşke en baştan bilseydik dedim gene de...
Sonra doktorumuz bide kan tahlili yapalım dedi ve Ege'nin 2 gün boyunca yüzüme bakıp bakıp ağlamasına sebep olacak olan kan alma işlemi başladı.. Ege'den kan alındı benden ömür gitti resmen.. O nasıl bi gözlerinden yaşlar fışkırarak ağlamaktı öyle..
Neyseki sonucu iyi çıktı.. Böbreklerle ilgili kalsiyum kristallerinden başka bir sorun çıkmadı...
2 ay daha Ege ağlamaya devam edecek.. ve biz hiçbirşey yapamamanın acısıyla bekleyeceğiz...

Güncelleme : 22.11.2010
Bugün kontrol için ultrason çekildi tekrardan ve iyi haberle havalara uçtuk..
Taşlar erimiş, 1 tane küçücük kalmış ama o da sorun değilmiş. Sonuçta eriyormuş kendi kendine..
Heyyoo, yufffii...
zaten artık ağlamıyor da eskisi gibi..
Çocuğumun ne çok canı yanıyormuş meğerse.. hiç anlamıyormuşuz...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

40'ımız da çıktı

Sonunda beklenen 40. gün geldi... Ne kadar çok umut bağlamıştım bu 40. güne..
Sihirli bir değnek değecek sabah kalktığımızda herşey düzelmiş olacak diye bekliyordum sanırım.
Ama tabi beklenen olmadı. :(
Hayat 1 önceki günküyle aynı şekilde devam ediyor oysaki..
Ege hala ağlıyor, hala ağlıyor, hala ağlıyor..
Bu nasıl bir gaz sancısıdır.. nasıl bir gazdır ki çıkamıyor da çocuk böyle çatlayana kadar ağlıyor...
O ağladıkça aç bu çocuk sesleri yükseliyor, o sesler yükseldikçe ben ağlamaya başlıyorum..
off offf!!! 40 gündür devam eden kabus 41. günde de aynen devam ediyor..
40 gezmesi de yapamadığımızdan bari bi parka gidelim dedik ve de pişman olduk..
Ege'nin dayanılmaz çığlıkları bizi eve geri döndürdü..
Ne derdi var acaba çocuğun.. Gerçekten gaz mı bu kadar bağırttıran?

40. günün bize getirdiği tek değişiklik 40 gündür bizimle kalan anneannemizin artık evine dönmesi oldu.. Hiç hoşuma gitmese de bu durum kabullenmek zorunda kaldım. Gündüzleri gene bizimle beraber olacak ama akşamları evine gidecek.
Annem ilk evden çıkarken o kadar korktum ki ağlamaya başladım..
Annem gittikten sonra da bir süre ağladım.. Kendimi yalnız, çaresiz, terkedilmiş hissettim..
Sonra kucağımdaki minik adama baktım ve - bu minik adam benim oğlum, ona ben bakacağım tabi ki, anneyim ben artık, güçlü, kararlı ve korkusuz olmalıyım..
İşte dönüm noktam bu an oldu ve her ne kadar zaman zamamn dayanamıyor olsam da bebeğimle yalnız kalmayı seviyorum artık..

1 Temmuz 2010 Perşembe

Ege'yle ilk 1 ay...

Ege'yle ilk 1 ayımız birbirimize alışmaya çalışmakla geçti. Ben anne olmaya o da dünyaya...
Ege bu konuda başarılı oldu sanırım ama benim için aynı şeyi söylemek zor..
Anne olmanın zor bişi olacağını tahmin ediyordum ama bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmemiştim.
Lohusa sendromum devam ettiğinden hala bi bebeğim olduğu mutluluğunu tam anlamıyla yaşamış değilim.
Hala bi kabusun içinde gibi hissediyorum kendimi, hala ağlamak istiyorum, hala ağlıyorum, hala kimseyi görmek istemiyorum ve hala ev düğün evi misali kalabalık..
Ve belki de anne olma işinin beni en zorlayan kısmı yara olmuş memelerimle emzirmek...

İşte böyle hiç durmadan ağlıyor...

Evde ki durum tam olarak şöyle.. Çığlık çığlığa ağlamaya başlayan bir Ege, emzireceği için korkmuş ama yine emzirmek isteyen bir anne.. Emmeye başlayınca susan bir Ege, canının yanmasına dayanmak için yastıkları tırnaklayan ve bazen sessiz sessiz bazen de böğürerek ağlayan bir anne..
Bu kabus değil de nedir?
Bütün bu kabusun içinde hayatı yaşamaya değer kılan küçük şeyleri büyüterek mutlu olmaya çabalıyorum..
Ege'nin göbeğinin düşüşü, ilk banyosu, kimliğinin çıkması gibi.. hepsi bir seramoni şeklinde gerçekleşiyor evde..
İlk doktor randevumuzda da umutlarım suya düşüyor.. Ege 3345 gr olmuş, hastanede  verdiği kiloları geri almış, yani iyi besleniyor, yani emzirmeye devam diyor doktorumuz.. Bense 1 aydır gün içinde onlarca kes söylediğim şeyi tekrarlıyorum- ama çok acıyor! Ama yapacak birşey yok, emzireceğim.. İçime içime ağlıyorum o anlarda.. Sonra da bun yaşadıklarımı düşünüp üzülüyor tekrar ağlıyorum.. Ben kötü bir anneyim diye.. zaten yaşlar hep kirpiklerimin ucunda hazır...
Neyseki dikiş acım neredeyse bitti.. Artık kendi kendime oturup kalkabiliyorum.. İlk zamanları düşününce diyorum ki demekki bu acılar da bitecek, sabretmelisin.. Diyorum ama uygulayamıyorum tabi.. (İşte Lohusa Sendromu)
1 ay genel olarak gaz sancısı, Ege'nin çığlıkları, Ege'nin sürekli aç olması, insanların sürekli bana aç bu çocuk o yüzden ağlıyo demesine duyduğum sinir, insanları susturmak için sürekli emzirmek ve bu yüzden iyileşemeyen memeler, dayanması güç meme acısı ve neredeyse sürekli ağlayan bir anneyle geçti..
Bu 1 ayın sonunda güzel olan şey ise Ege'nin artık bizi farketmeye başlamış olması.. Bir emzirme sonrasında gözlerini gözlerime dikip bana gülümseyen Ege 1 aydır çekilen bütün acıları unutturdu...
Acılar devam edecek olsa da küçük şeylerle mutlu olmayı öğreneceğim...

3 Haziran 2010 Perşembe

Evdeki ilk gün ve Lohusa Sendromu

Hastanedeki son işlemleri de bitirip evimize doğru yola çıkıyoruz..
Yağmurlu hava ve tam olarak yürüyemeyen ben yüzünden, doğum öncesi bütün hayallerim suya düşüyor.
Kucağımda bebeğimle hastaneden çıkacaktım, foto falan çektirecektik.. Nerdeee!!! Anca adım atabilme derdindeydim.. İşte bazı şeyler yaşamadan bilinmiyor.. bu da onlardan biri..
Eve gittiğimizde evde bizi anneannemiz bekliyordu, babaannemiz de yanımızdaydı..
Bu da bir başka hayal kırıklığı.. hastaneden eve 3 kişi dönecektik.. Yücel, ben ve Ege...
Yücel işe gittiğinden yanımızda olamadı zaten.. E ben yürüyemezken bebeğe nasıl bakacağım ki..
Bundan sonra bizi kalabalık komin bir hayat bekliyor sanırım..
Eve girdikten kısa bir süre beni bir telaş ve korku kapladı.. Nasıl bakacağı, nasıl susturacağım ve en önemlisi nasıl besleyeceğim konusunda.. Çünkü 2 günde memelerin iflas etti.. Öyle bir sızı var ki.. Emzirirken acıdan bayılacak gibi oluyorum ve de kendimi tutamayıp ağlıyorum hüngür hüngür..
Eve gelince birşeyden daha emin oldum ki Lohusa Sendromu diye birşey gerçekten var ve ben şuanda bu sendromun tam göbeğindeyim..Sürekli ağlamak istiyorum.. hatta istemekle kalmıyor ağlıyorum durmadan..
Kimseyi görmek, duymak istemiyorum.. Konuşmak istemiyorum.. Hiç bişi yapmak istemiyorum..
Bu mutsuzluğumu kendi kendime yaşamak istiyorum.. Ama öyle olmuyor tabi.. eve dolup dolup boşalıyor..
Gerçi ege ve ben kimseyi görmüyoruz pek..
Güne ve geceyi hiç durmadan çatlayacak gibi ağlayan bebemle, üstüne zorla çıktığım yatağımda geçiriyorum..
Ağlaya ağlaya meme vererek.. Ne olacak bu emzirme işinin sonu...

1 Haziran 2010 Salı

1 HAZİRAN 2011 EGE' yle buluşmak...

Uykusuz bi gecenin sabahındayız tabi ki...
Biraz heyecan, biraz korku, biraz endişe, biraz merak vs...vs..vs...
Nasıl yataktan kalktım, nasıl hazırlandım, ne yaptım ne ettim hiç bilmiyorum..
otomatik pilot yapıyor sanırım hepsini, ben de uzaktan bakıyorum...
Evde hatırladığım tek şey ; çıkarken kapıda durup - 2 kişi çıkıyoruz ama 3 kişi döneceğiz.. Bekle bizi şenlik başlıyor. dediğim.
Sonra annemle babamı alıp hastaneye doğru yola çıktık. Hastanenin kapısından gimek bile benim için çok zor oldu... Bu nasıl bir korku ya, ne biçim bi insanım ben.. Nasıl bi anne olacağım böyle korkularla...
Giriş işlemlerimiz tamamlandıktan sonra odaya yerleştik... Oda numarası 113.. Görünce önce şok oldum, Yücel' le gözgöze geldik ve sonra gülümsedik... ve ben umursamamaya karar verdim. Oysa 13 konusunda o kadar takıntıyımdır ki.. Belki de takıntımdan kurtulmama vesile olur bu oda diye bile düşündüm..
Sonra zaten birden kalabalık oldu, zaman yaklaştıkça da düşünecek durumum kalmadı..
Anneler, babalar, arkadaşlar, hemşireler, hastabakıcılar.. Sanırsınız düğün evi :)) Öyle bir kalabalık ve de gürültü var...
Bana pembe bir elbise giydirip, damar yolumu açtılar.. O an itibariyle ne olduğunun tam olarak farkına vardım ve de paniklemeye, korkmaya hatta ara ara ağlamaya başladım..
Bu arada doğum fotoğrafçımız Ece' de gelip foto çekmeye başladı bile...
Ve sonra.. ve sonra.. ve sonraaaaa...
saat 11:20 oldu, Ahmet Bey kapıdan içeri girdi.. Ve ben bir kez daha dünyadan koptum.. Gene sesler anlamsızlaşmaya başladı, gene dondum kaldım..
Ahmet Bey önce -Bu ne kalabalık, sonra da nasılsın dedi.. :))
Benim cevabım klasik tabi -KORKUYORUM!!!
Sonra herkes odadan çıktı, beni sedyeye yatırdılar ve gözyaşlarıyla hatta hıçkırıklarla odadan çıktım.. Odadan çıkarken saat 11:27 idi..

Ameliyathaneye girene kadar da hıçkırmaya devam ettim...
Sonra orda geyik muhabbetiyle beni sakinleştirip _hadi bakalım hazır mısın_ dediler.. ve sanırım cevabımı beklemediler.. ben de sonrası yok çünkü... Sonrası Ece'nin çektiği fotolarda sadece...
Gözlerimi açtığımda hissettiğm tek şey acı.. hemen gözlerimi geri kapatıyorum belki geçer diye ama geçmiyor..
Ufff bu ne ya... Kafamda bi sürü konuşan insan kafam şişmiş ama susun diyemiyorum..
Ama çok güzel bir bebeğimin olduğunu söylüyor herkes.. Acıya rağmen bi mutluluk oluyor içimde ama dışarı gösteremiyorum..  Zaten tüm güm kesik kesik.. net hatırladığım 1-2 şey dışında.
Biri bebeğimi getirdikleri an! Yanağıma koydular.. Kokladım şöyle derin derin.. Bide Annemmmmm!!! demişim onu hatırlamıyorum :)) Ama o koku hiç gitmedi burnumdan, sanırım ömür boyu da bende kalacak...

Hiç durmadan meme emmek istiyor, memelerim acıyor ve ben emzirmek istemiyorum..
Çok yorgunum ama uyuyamıyorum.. Bebeğin her gıkına açılıyor gözlerim..
Zor bir gün ve de gece oluyor benim için ama kafamı kaldırıp da gördüğüm şirin ufaklık için değer sanırım...
Bugüne ait bir diğer ve önemli not da ayağa kalktığım ilk andan.. Hiç kalkamayacağım, bir daha hiç yürüyemeyeceğim sandığım o anda yaklaşık 15 gün önce doğum yapan Haziran Anneleri grubundan Zeynep'in dedikleri geldi aklıma.. -cesaret edin ve ilk adımı atın, sonrası kolay!
Acıma rağmen zorladım ve ilk adımı attım, gerisi hakikatten kolaydı..
Birkez daha iyi ki varsınız Haziran Anneleri, dedim.

OĞLUM'a;
Hoşgeldin Canım Oğlum...
Uzun bir yoldan geldin. Yorgunsun! Yorgunum! Ama öyle güzel bir bebeksin ki yorgunluğunu hissedemiyor insan sana bakınca... Sen gelene kadarki geçen süreçte seni çok sevdim, şuandan itibaren de bu sevgin günbegün artacak, hissediyorum..

Senin yüzüne bakıp - İyi geceler oğlum; demek çok heyecanlı bişimiş..

Ve artık yeni bir dönem başladı.. Artık ANNEyim ben...


31 Mayıs 2010 Pazartesi

EGE' nin Gelmesine 1 Gün Kala!

Günlerdir uykusuzum... Günlerdir hazırlıkları kontrol etmekten kafayı yemek üzereyim...
Heyecanım artık bugün tavan yapmış durumda... Eve sığamıyorum.. Kendimi sabahın köründe sokağa attım..
Ama sokakta da çok fazla duramadım.. Anneme gittim kocamı bekledim orda...
Akşam Yücel aldı beni ve son kez ikimizin başbaşa olacağı evimize gittik.
Yücel herzamanki gibi biraz uyukladı ve biranda yattığı yerden fırladı. ne oldu, dedim..
-Bebek ağladı, uyandım dedi..
Hangi bebek, dedim.
-Bebek doğdu işte, ve de ağladı , dedi...
Anladım ki hiç belli etmemiş olsa da Yücel de çok ama çok heyecanlı...
Bense saatleri saymaya başladım bile.. aylar, haftalar, günler sayarken işte geldik son saatlere :))

Ve bu son saatlerde oğluma yazacak birkaç cümle bulamıyorum.. Kelimelerin tükendiği bir yerde durdum ve sadece saate bakıyorum...
Anne baba olmaya hazır mıyız bilmiyorum ama oğlumuz kucaklamaya hazırız...

İşte! Bu hamilelik anısı da buraya kadar! Yarın hamile değil, anne olacağım :)
Canım oğlum;
Bugün son kez taşıdım seni karnımda ve de son kez sen karnımdayken yatacağız..
Biraz tuhaf duygular yaşıyorum.. üzülüyorum... içimde olman ao kadar çok alışmışım ki meğer..
Hem seni kucaklamak istiyorum, hem de içimde kal istiyorum.. saçmalama sınırına geldim yani...
Karnımdaki hareketlerini özleyeceğimden eminim artık, bugüne kadar söyleyenlere hep itiraz etmiştim ama şu an anladım ki haklılarmış...
Şimdi elimizi karmına koyup sevelim seni babanla...
Sonra da uyuyalım.. uyuyalım ki yarın olsun!!!




22 Mayıs 2010 Cumartesi

Selin'in Karnı Burnunda Partisi

Çok da istediğim gibi bir parti olmadı tabi...
Karnın burnundayken organizasyon da yapmak zor oluyormuş, bunu öğrenmiş oldum..
Yedik, içtik, muhabbet sohbet, geçti gitti günümüz..
Davetiyelerim ve de gelenlere vermek için hazırladığım küçük hediyelerimiz anı kaldı bugünden bize..
Artık bekliyoruz EGE BEBEK gelsin diye...


14 Mayıs 2010 Cuma

Ege'nin geleceği gün belli oluyor...

Doğum iznime çıkalı 1 hafta oldu... Sürekli iş yapıyorum. Evde olunca insan ne çok yapılacak iş oluyormuş ve de bitmiyormuş bir türlü diye düşünüyorum durmadan..
Tabi işim 2 ye katlandı.. küçük küçük kıyafetler yıkanıyor, ütüleniyor, yerleştiriliyor.. Yatağı şurda mı dursun burda mı.. Yok halı mı alsak yeni, yok perde olmamış mı acaba gibi bi sürü sıkıntılı şey yaratıyorum kendime...
Neyse 14.mayıs görüş günümüz ve de doğum günümüzün belli olacağı gün geliyor..
Doktora giderkenki heyecanım anlatılır gibi değil.
Sevgili Doktorum Ahmet Varolan.. Takvimi eline alıp 1 Haziran olsun mu? diyor ve o an hayat donup kalıyor benim için..
Arkadan Ahmet Bey ve Yücel'in anlamadığım konuşmaları eşliğinde takvime kitlenmiş gözlerimle sayıyorum, sayılyorm ve 17 gün mü kaldı diye bağırıyorum... Herkes gülmeye başlıyor o halime ve Ahmet Bey.. Dur dur panik yapma hemen başka gün olsun istersen diyor..
Yok diyorum 1 haziran iyi de çok az kalmış, korkuyorum ben diye ağlamaya başlıyorum..
Benim gibi bir hamileyle daha önce karşılaşmamış olan sevgili doktorum çocuk kandırır gibi beni sakinleştirmeye çalışarak; gel sakin ol bakalım oğlumuz ne yapıyor diyerek ultrason odasına götürüyor beni..
Sadece 900 gr almış bebeğim, büyük bir bebek olmayacak diyor Ahmet bey.. Demin hissettiğim bütün duygular yerini üzüntüye bırakıyor bu sefer.. Bunu anlayan Ahmet bey bu sefer küçük olacak demedim, normal olacak işte diyor.. :)) Bu annelik nasıl bir deliliktir ya daha doğmadan yaşadığım şeyleri düşününce doğunca yaşayacaklarımı hayal bile edemiyorum..
Neyse önemli olan sağlıklı olması deyip, kalkıp odaya geri dönüyoruz.. Hastane seçimi başlıyor ve dr. tavsiyesiyle Osmanoğlu Hastanesi'ne karar veriyoruz.
Ve ben en çok korktuğum şeyi soruyorum Ahmet Bey'e.. Anestezi şekli ne olacak, diyorum..
Gülüyor ve tabi ki genel diyor, sana epidural olmaz... Kalp krizi geçirirsin orada,bana da geçirtirsin diyor..
ohhh biraz rahatlıyorum..
10 gün sonra görüşmek üzere randevulaşıp çıkıyoruz dr.dan.
Binbir duyguyu birden yaşadım bugün...
Ve bugün birkez daha anladım ki başıma geleceklerden haberim bile yok.. yaşayıp yaşayıp şaşıracağım sanırım..

29 Mart 2010 Pazartesi

Zaman ilerliyor! Hazırlıklar tüm hızıyla devam ediyor. 01.NİSAN.2010

Cinsiyetini öğrendikten ve de hareketlerini hissettikten sonra alışveriş çılgınlığım başladı.. Ailecek tabi..
Sürekli bişiler alma isteği var hepimizde..
Yeni keşfettiğim ve de iyi ki keşfettik dediğim bir yer Eminönü, Havuzlu Han. İyi ki var.. varlığından beni haberdar eden Haziran Anaları da iyi ki var..
Keşke en baştan beri hayatımda olsalarmış diye düşünüyorum... sanki onlar benim 40 yıldır tanıdığım can ciğer dostlarım. Öylesine yakınız ki birbirimize.. Bebeklerimiz doğunca da hep beraber oluruz umarım diye düşünmeden edemiyor insan.
Neyse Havuzlu Han'dan çoğunluğu olmak üzere herşeyini aldık sayılır oğlumuzun..
Oda takımını şimdilik erteledik. o yüzden 1 park yatak ve de bide şifoniyerle konuyu kapattık..
Heyecanla görüş günü bekliyorum..

25 Şubat 2010 Perşembe

Tekmeleri hissettim yufffffiiii!!!!!!!!!!!

Sıradan bir iş günü sonrasında evde pc karşısında oturuken birden günümün önem kazanacağını bilemezdim tabi..
Bir yandan Yücel'le laflıyorduk, bi yandan da internette geziniyordum ki bi anda bir "pıt", sonra bi "pıt" daha...
aha neler oluyor diye biraz doğruldum oturduğum yerden.. karnımda bi hareket, içerden mesaj var sanırım dedim Yücel'e ve ağlamaya başladım.. Ay ne kadar sulu gözlü bişi oldum ben bu hamilelikle birlikte..
Hep böyle kalmam umarım...
Oğlum sonunda ben burdayım dedi bana.. yanlış birşekilde oturdum da sıkıştım ben diye mi tekmeledi, yoksa 3 gündür dinlediğim klasik müzikten mi hoşlandı/ya da sıkıldı :) bilemiyorum.. Neyin sebep olduğunu bilmiyorum ama çok daha iyi oldu..
Şimdi de sürekli hareket etsin istiyorum.. Nasıl olacak bu işin sonu...

20 Şubat 2010 Cumartesi

Ayrıntılı USG , değişik bir deneyim...

Düşündük taşındık ayrıntılı usg'nin çekilmesi gereken bişi olduğuna karar verdik. Randevumuzu da alıp beklemeye başladık.
işte büyük gün geldi.. Ben de kimsenin bilmediği duygular var aslında. Çok korkuyorum, endişeliyim...
Kimseye de belli etmek istemiyorum bu durumu.. Kendi kendime yaşıyorum bu zaman kadar.
Çevremdekilerde zannediyorlar ki bebişi 3 boyutlu göreceğimiz için heyecanlıyım...
Neyse vakit geldi.. USG merkezine gittik. Kısa bir bekleyişten sonra odaya geçtik.
Başladık bakmaya.. Eli, ayağı, parmağı, kalbi, böbrekleri, kalp kapakçıkları, beyni, damarları, damarlarındaki kan akışı, kemikleri... İşte bakılabilecek herşeyine bakıldı.. Ve uzman beklediğim cümleyi kurdu..
-Herşey yolunda.
Oh artık bebeğimi görmenin heyecanını yaşayabilirim bundan sonra...
3 boyutlu görmek değişik bi deneyimdi tabi.. Önce korktum.. Sonra düşündüm.. siyah beyaz 2 boyutlu görüntüden, renkli 3 boyutlu görüntüye geçiş şaşırtı beni. içimde yaşayan bebeğin daha çok farkına vardım..
Bugüne kadar kendini hissettirmediğinden bu görüntüyle durumun ciddiyetine vardım...
Yüzünü gördüğümde gözlerim doldu heyecandan, ağlamak istedim bir anda.. Anne olacağımı anladım resmen.. Bugüne kadar farazi birşeymiş meğerse benim için, bugün gerçek oldu bebeğim..
Ve de 3 boyutlu pipiyle oğlumuz olacağından bir kez daha emin olduk..
Oğlum 686 gr , 20 cm olmuş.. Gayet güzel gelişiyor.. Normal doğum tarihi de 14.06.2010 görünüyor. Bu da demekki haziranın başında aramıza katılır..
USG çekimini sonunda bize bi de DVD verdiler.. Tüm çekimin olduğu.. Süper!! Çok mutlu oldum.. OĞlumun gerçek bi fotosu var artık.. :))))
Çıktığımızda Yücel ve bendeki şaşkınlık hali uzun süre devam etti diyebilirim. Bu kadar teknolojiyi beklememişiz demekki. USG'nin USG sini çektiler resmen..
Şaşkınlığımız geçtikten sonra telefon trafiğimiz başladı.. anneler, babalar arandı herşeyin yolunda olduğu söylendi..Ve huzur içinde evimize dönüldü.
Bu ayrıntılı USG kararını verme aşamasında internette araştırma yaparken karşılaştığım ve aynı benim gibi Haziran da doğum yapacak olan bi grup hamileyle tanıştım. İlk sosyal paylaşım deneyimim olduğundan acemilik çekiyorum biraz ama benimle aynı şeyleri yaşayan, aynı duyguları, sıkıntıları olan, aynı acıları çeken birileriyle konuşmak acayip rahatlatıcı ve mutluluk verici..
Bakalım önümüzdeki günler bize ne getirecek..

9 Şubat 2010 Salı

Rüyamda Gördüm İsmini...

Rüyamı anlatmalıyım hemen...

"Yücel'le konuşuyoruz.. Ne isim koysak acaba diye.. ( Son günlerde tek konumuz bu zaten,doğal olarak da etkisinde kalıyorum, konu rüyalarıma kadar geliyor.)
Ben diyorum ki İzmir'li olsaydık keşke ikimizden birimiz.. EGE koyardık adını ne güzel isim...
Yücel de diyor ki e biz de Ege'de değilmiydik bebek olduğunda.. Bodrum'daydık EGE koyabiliriz.."

Hatırladığım bu kadar.. sabah uyanır uyanmaz nefes almadan anlattım tabi Yücel' e..
Tepkisi tam da beklediğim gibi oldu.. Beğenmedi..
İsim arama maratonuna devam..
Ben de tam emin değilim ama rüyamda gördüğüm için etkilendim açıkçası bu isimden..
EGE,EGE.. Oğlum EGE.. Kulağa da hoş geliyor heee...

4 Şubat 2010 Perşembe

Ve Pipiyi gördük :))

Ve büyük günün sabahında heyecan içindeyim... Bugün artık kesin göreceğiz diye düşünüyorum.
Bugün bebeğimiz babannesiyle tanışacak...
Babanne, Yücel ve ben (anne) buluşup doktorun yolunu tutuyoruz.. Heyecandan kalbim güm güm..
Bu sefer heyecanım çok, kesin eminim göreceğimizden nedense..
Bebeğimiz de bir hareketli bir hareketli ki, yerinde durmuyor.. Babannesine şov yapıyor sanırım. :)
Doktorumuz başladı anlatma ekrandan göstererek.. kalbi, böbreği, idrar kesesi ve ve görüntüyü dondurdu... işte dedi buda pipisi...
Evet hislerim beni yanıltmadı.. En baştan beri hep oğlum olacak diye hissediyordum, gönlümden geçen kız olmasına rağmen..
Hepimiz kız olacağına inanmışız herhalde babanne de dahil olmak üzere kısa bir süre suratımız asıldı ama önemli olan sağlıklı olması olduğundan çabucak olumsuzluktan arındık..
Gelişimi gayet iyi yarı yolu geçtik artık.. Şimdi yeni konumuz ayrıntlıl ultrason çektirsek mi çektirmesek mi..
bakalım araştırıp karar vereceğiz..
Doktordan çıkıp telefon trafiğine başladık.. Herkes cinsiyetiyle ilgili merakla beklemekte çünkü..
Başladım aramaya.. Telefona çıkanlara Zühtüymüş demem yeterli oldu zaten..
Duygusunu hiç belli etmeyense Yücel..
Oğluma birkaç satır yazayım bari;
canım oğlum... Böyle kız olsun istedik falan diye üzülme sakın.. Seni çok seviyoruz ve herzaman da çok seveceğiz.. Şimdi sıra sana Zühtü'den başka bir isim bulmaya geldi..
Hadi bakalım maraton başlasın...

4 Ocak 2010 Pazartesi

Cinsiyetini öğreniyoruz (Kesin olarak olmasa da)

Bebeğimizle görüş günümüz heyecanıyla doktorumuza doğru yola çıkıyoruz..
Önce sağlığına büyümesine bakıyor doktorumuz.. herşey yolunda, bebeğim sağlıklı ve gayet güzel büyümeye devam ediyor...
Sonra sıra geliyor cinsiyetini öğrenmeye.. 16 haftayı doldurduk daha cinsiyetini öğrenemedik yahu..
Gene uğraştırıyor doktoru yaramaz.. Beni de tabi.. sağa dönüyorum, sola dönüyorum, ayağa kalkıp yatıyorum.. yok.. hep aynı pozisyon.. Poposunu görüyoruz sadece :)))
En son sola döndüm monitöre de arkam dönük, Ahmet bey bi daha bakalım göremezsek bi dahaki aya artık dedikten 1 dakika sonra Yücel bak görüyor musun, pipisi var dediğini duydum..
Ben göremiyorum tabi.. Merak etme çıktısını alıyorum görüntünün dedi bana da :))
Yücel de ben görmedim bişi banane deyip duruyor bu arada, kız olduğundan emindi çünkü..
Ben de kız olsun istediğim halde bi Zühtü doğuracağımdan emindim oysaki ama biraz üzüldüm mü sanki..
Bilemiyorum...
Ahmet Bey de karı koca üzüldüğümüz düşünmüş olacak ki.. Neyse bi daha ki ay bi daha bakarız kesin emin oluruz diyor, teselli etmek istercesine ..
Ne tuhaf duygular...
Sanırım benim çook akıllı olacak .. Erkek olduğunu öğrenince onu istemeyiz diye göstermiyor pipisini bize... Böyle düşününce de bayağ bi üzüldüm aslında...
Herşeyi hissediyorlar mı gerçekten?

1 Ocak 2010 Cuma

Yeniyıl yeniyıl yeniyıl yeniyıl herkese kutlu olsun...

Değişik bir yeniyıl organizasyonu içindeyiz bu sene.. Plan hersene olduğu gibi yiyeceğiz, içeceğiz, hoplayacağız değil çünkü..
Çünkü ben sadece yiyebiliyorum ki onu da yapmasam çook iyi olacak.. Bu hamileliğin sonrası da var..
Çok düşünecek ve planlanacak bişi olmadığından bu yeni yılı Nişantaşında karşılamaya karar verdik...

Nişantaşı herzamanki gibi çok güzeldi.. hava da bi o kadar sıcaktı.. Yağan suni kar ise yaşanması gereken bi deneyimdi.. Benim gibi kar tutkunu biri için yani...
Ben yapmamam gereken ama kendime hakim olamadığım bir şekilde hopladım zıpladım...
Sonra zaman geldi başladık saymaya 10,9.8.....................
Elimi karnıma koydum ve 0 da patlayan ilk havai fişeğe bakerken gözlerimden süzülen yaşlara teslim oldum..
Mutluluk gibi bir histi beni ağlatan, heyecan gibi.. Tam isimlendiremediğim bişi aslında...
3 kişiydik o gece orada.. kocam, ben ve oğlumuz.. (Oğlumuz benim hissim tabi)
Bundan sonra hayatımız nasıl olacak diye merak etmeye başladım o andan itibaren..

Sonra yoruldum tabi ve evimize geldik...
ben biraz çatlak olduğumdan doktorum içebilirsin demesine rağmen aylardır içmediğim colayla seramoni yapmaya karar verdim bu gece yeniyıl şerefine..
Öyle değişik ve tatmin edici bir duyguydu ki o ilk yudum..
Sonra bu halimi düşünüp çok güleceğimden eminim..