23 Aralık 2011 Cuma

Ananne ve amanne kabusum

Merhaba blog...
Az sonra yazacağım şeyleri yazacağım için utanmıyor musun dersen.. evet utanıyorum.. Ama ne yapayım böyle hissediyorum..
Belki benim gibi hisseden birileri vardır, 1-2 yorum yaparlar da kendimi daha iyi hissederim diye yazıyorum :))

Canım Ege'm 1 hafta sonra 19 aylık olacak...
Bu 19 ayda bir sürü şey yaşandı evimizde.. Belki de birçoğu için o zaman da bu bir kabus demişimdir...
Ama hiç bu aralar hissettiğim gibi hissetmemiştim açıkçası...

Benim kabusumun adı ananne ve amanne.. :)) Ananneyi anlamışsınızdır da amanne ne diyorsanız o da babanne :)) bide abacım (baba)  var ama onun çok üstünde durmuyorum bu aralar...

Bakıcı kabusu yaşamayan şanslı annelerdenim aslında ben. Ege gündüzleri anneannesi ve babaannesiyle vakit geçiriyor.. 5 günü bölüşüyor anneanne ve babaannesi... 3-2, 2-3 şeklinde...
Bize geliyorlar bizde kalıyorlar.. Akşamları da hep beraber oluyoruz.. Bazı akşamlar da bırakıp kaçtığım oluyor tabi :p

Neyse sözü fazla uzatmayalım.. Geçen hafta başdönmesi hastalığım vuku bulduğunda Ege'yi amannesine bırakıp hastaneye gittim.. Akşama kadar da dönemedim.. Akşam döndüğümüzde Ege yüzüme bakmadı resmen ve o gün bugündür de durum aynı.. Hatta o akşam orada kaldık.. Ege koynumda yattığı için çok mutlu olmalıydı ama gece yarısı kalkıp yatağa oturup amanne ve ananne diye bağırdı dakikalarca...

Dün akşam da eve birazcık geç gittim.. Giderken de Ege' ye çok istediği birşey aldık.. Dındın (org)...
Ege çok sevinecek bu akşam beraber mutlu bir dındın akşamı yaşayacağız diye düşünürken...
Kutuya bakıp - aaaaaaaa dedikten sonra, amannesinin elinden tutup, orgu da alıp salona gitti... Açtılar ve başladılar çalmaya... Akşam misafirliğe gitmek için hazırlanmış olan amanne abacımla beraber çıkıp gitti..
5 dakika sonra evde olmadıklarını anlayan Ege yaklaşık yarım saat amanne ve abacım diyerek ağladı..
Onlarla dındın yapacakmış.. Gel benimle çal oğlum diyorum resmen ittiriyor beni yanından..
Akşamı birşekilde atlattık...

Ege uyuduktan sonra kendimle başbaşa kaldığım o nadir saatlerde beni bir telaş aldı.. Ege beni sevmiyor, telaşı... Moralim bozuldu resmen... 2 hafta önce bu çocuk bana yapıştı kaldı diye şikayet eden ben şimdi de bana yanaşmıyor diye dertlenmeye başlamıştım.. İşte çatlaklığımı bir kez daha kanıtlama fırsatı oldu bana..:))

Aynı şeylerin ananne versiyonunu da yaşadık defalarca...

İşte durum bundan ibaret dostlar... Ben Ege'nin amanne ve anannesini kıskanıyorum.. Hatta kıskanmakla kalmayıp gıcık oluyorum :)) Hissettiğim sağlıklı bir düşünce değil kabul ediyorum ama çatlak ana'da çok da emanet durmuyor gibi sanki :))

Sözün özü ! Ne olacak benim bu halim?


22 Aralık 2011 Perşembe

Yücel de oldu 35

Otuzbeş yaşını neşeyle karşılamış biri olarak kocamın otuzbeş yaşını da neşeyle karşılamak gerekiyordu... Bugün de kocam için 2 satır karalayayım bari...


Canım; yaş oldu 35... Şaka gibi di mi? 


Bu 35 yıllık ömrümüzün yarısı beraber geçti... 
18 olmak üzereydik ben sana aşık olduğumda, şimdi 35 olmuşuz.. Şaka gibi...


Ömrümüzün yarısı nasıl mı geçti?
kavgalar, 
tartışmalar, 
anlaşmalar, 
anlaşamamalar, 
sevmeler, 
sevgiler, 
aşklar, 
öpmeler, 
öpmemeler,
sevişmeler,
itiş-kakış,
sarıp-sarmalayış,
...............................
Böyle uzayıp giden bir liste bu...  Bu liste de şaka gibi...


Bu zaman boyunca yaşadığımız keşkelerimiz de olmuştur hatta pişmanlıklarımız da...
Çok kızdığımız da olmuştur, çok aşık olduğumuz da... Ama şimdi dönüp bakınca... Hepsi
Şaka gibi!


Çok süslü cümleler kuramayacağım şimdi...
Artık süslü cümleleri aşıp gerçek hayatla karşı karşıya kalacak kadar büyümüşüz çünkü...
Şaka gibi...


Seninle ilk tanıştığımız günü hatırlıyorum... Tanıştığımız değil de buluştuğumuz diyelim.. Onu yazayım, hayatımızın özeti gibi çünkü... Herşey Şaka gibi.. 


Yolda karşılaştık... Ben sana dışarı çıkarken beni de ara, sıkılıyorum dedim.. Telefon numarası verdim, sen yeleğinin içine yazdın.. Ben hayret ettim bu karekete. Hayret ettim ama içim  de ısındı bir anda..
Eve gittim, sanırım sen de eve gittin ki 5 dakika sonra beni aradın..
Ara dedin aradım dedin, içim bi daha ısındı...
Ertesi gün Taksime gittik, bi bira içtik... Her yudumda içim bi daha bi daha ısındı....


Sonra bi baktım 
Sevgili olmuşuz... Şaka gibi!
Sonra bi baktım gelin - damat olmuşuz... Şaka gibi!
Sonra bi baktım anne - baba olmuşuz... Şaka gibi!


Onu bunu bilmem ben... Şunu bilir şunu söylerim... 
Yaş olmuş 35...
Ömrümüzün yarısı beraber geçmiş... Şaka gibi...


Sözün özü Sevgilim!
İyi ki doğmuşsun, iyi ki varsın, iyi ki tanışmışız, iyi ki içimi ısıtmışsın, iyi ki işte iyi ki... 


Şaka gibi başlayan hayatımız, şaka gibi devam etsin!!!


Her günümüz neşeli, her günümüz kahkahalı, her günümüz Şaka gibi geçsin...


Hayatıma geldiğinde 17 idin, şimdi oldun 35...


Hoşgeldin sevgilim hayatıma....


İster 17 ol, ister 35... 


Hep böyle Şaka gibi olsun Yeter...


Seni Seviyorum....


Not: Bu yazı da oldu hayatımız gibi.. Yani Şaka gibi!!!
















4 Ağustos 2011 Perşembe

Hoşgeldin 35 Yaşım





Öyle uzun ve süslü cümleler kuramayacağım senin için.

34,32,32...... yaşlarıma hatta çok sevdiğim 20li yaşlarıma

haksızlık etmek istemem.

Çünkü, onlara bi hoşgeldin bile dememiştim...

Şimdi "dan" diye yolun yarısıyım deyip gelip çaldın kapımı.

Hiç hazırlık da yapmamıştım üstelik.

Artık umduğun değil, bulduğun hayatı yaşayacaksın benimle.

35 yıl boyunca benimle biriken anılarım, dostlarım, arkadaşlarım,

tanışık olduklarım, hayranlarım, hayran olduklarım.....

Hepiniz, hepiniz iyi ki birikmişsiniz anılarımla...

Bu 35 yılda hayatıma girip çıkanlar, yaşadıklarım, pişmanlıklarım,

keşkelerim....

Hepinizle kucaklıyorum kapımı çalan 35 yaşımı...

35 yıldır kahrımı çeken hala da çekmeye devam eden canım annem,

herbişeyim canım kardeşim Ediz,

Bir süredir kahrımı çekmeye başlayan ve bundan hiç şikayet etmeyen,

ediyorsa da bana çaktırmayan canım Sevgi annem,

Yaklaşık 2 senedir hayatımda olan ve onlarsız ne yapıyormuşum acaba diye

sık sık düşündüğün Canım HAZİRAN ANALARI,

Ve hayatımın anlamı, diğer yarım, sevgilim YÜCEL,

Ve 35 yaşımın en güzel hediyesi,

dönüp geriye baktığımda bu ana kadar ürettiğin en güzel şey

EGE'm,

Ve bugün beni arayan, mesaj yollayan, face duvarıma yazan,

ve de yazmayan, aramayan

arkadaşlarım, dostlarım...

İYİ Kİ VARSINIZ!


Ben sizinle bu 35 yaşı karşılamayı çok sevdim...

Ve bir kez daha sana sesleniyorum;

HOŞGELDİN 35 YAŞIM...


Hadi yaşayalım...



26 Haziran 2011 Pazar

Büyük Doğum Günü Organizasyonu Ölümüne Kankayız

Aylardır hayalini kurduğumuz gerçekleşip gerçekleşemeyeceğinden tam emin olamadığımız ama inancımızı da hiç yitirmediğimiz bir gün bu gün..

Hamileyken başlayan bir maratonun zirve noktası bizim için... Bebelerin 1 yaş doğum günleri...

Haftalardır bir telaş bir telaş... Bi yandan bebelerin doğum günü telaşı, bir yandan da toplu doğum günü telaşı...
Önce tarih belirlendi, sonra yer arama çalışmaları başladı... happy family club'ta karar verdik en son... Güzel bir pazar bruchı, sonra pasta seramonisi, sonra herkese yallah şeklinde planımız yapıldı... En son sıra pasta seçimine geldi.
Pastanın üzerine ne yazılacak konusu 1-2 gün sürdü.. Sonunda bizi en güzel anlatan söze karar verildi. "Ölümüne Kankayız" :))


Melo anne bize bir sürpriz yapıp profesyonel bir fotoğrafçı da ayarladı. Ama Happy Family Club kendi fotoğrafçısı olduğunu dışarıdan fotoğrafçı kabul edemeyeceğini söyleyince bu sefer fotoğraf çektirebileceğimiz başka bi yer arama çalışmaları başladı...

Gideceğimiz mekana yakın güzel bir park bulundu ve fotoğrafçıdan park için randevu alındı.

Büyük günün öncesindeki deli yağmur morallerimizi biraz bozmuş olsa da daha önce de dediğim gibi inancımızı hiç yitirmedik...

Sabah parkta buluşma saatinde yağmur dinmişti ve fotoğraf çekimimiz yapılacaktı.

Evden çıktık heyecanla yola koyulduk... Parka vardığımızda bizi uzaklardan gelen Özge Anne ve Nesil karşıladı. Sonra sırayla herkes gelmeye başladı. 
Zahide Anne ve Ege, Aslı Anne ve Asya, Ayşe Anne ve Duru, Zeynep Anne ve Ayşe Naz, Melahat Anne ve Ali Emir, Leyla Anne ve Beril... Ceren Anne ve Yağmur da bize doğum gününde katıldı..

Bu arada babalar da var tabi ama ben anne ve bebeklere nasıl yoğunlaşmışsam babaları unutmuşum :))

Park çekimimiz hayli zorlu geçti tabi... Bebelerin bir ağladı, biri sustu, biri kaçtı, biri annesine yapıştı şeklinde zorlu bir çekim yaşandı... Fotoğrafçımız için de değişik bir deneyim olduğunu düşünmekteyim...


Anneler ve bebeleri


Kimi ağladı, kimi güldü :))


Çubuk kraker candır :)) Ya olmasaydı? Bu fotolar da olmazdı :))


Ege'nin süt annesi ve Kaynanası :))

Zorlu ve de bi hayli yorucu park maceramız bittikten sonra Happy Family Club' a gittik...
Bazı bebeler hallerinden memnun bazıları değildi tabi.. Bazıları oynadı bazıları anasına babasına yapıştı.
Bazıları top havuzunda kendinden geçti bazıları korkudan altına yaptı :P
Bazı anne babalar huzurla kahvaltılarını yaptı, bazıları yapışan ağlayan bebeleri yüzünden aç kaldı...
Bunların hiçbir önemi olmadı ama önemli olan beraber olmaktı ve biz bir zoru başarmış ve biraraya gelerek bebeler bişi anlamasa da onlara doğum günü yapmıştık.
Diğer buluşmalara göre biraz daha rahattık hatta çünkü babalar işin içinde olduğundan bebeleri babalara satıp nefes alabilip, 1-2 laf edebildiğimiz zamanlar bile oldu...



İyi ki doğdunuz Haziran Bebeleri


Bundan sonra hep hayatımızda olmanız dileğimle....

2. yaş doğum günlerini sabırsızlıkla bekliyorum..



1 Haziran 2011 Çarşamba

Doğum Günün Kutlu Olsun Oğlum!

O günün üzerinden 1 sene geçtiğine inanamıyorum...
Ha doğdu, ha doğacak, ha büyüdü, ha büyüyecek, 1 aylık oldu, 2 aylık oldu derken derken 1 sene geçti gitti bile...
Şimdi kollarımda öpüp kokladığım, beni anlayan, beni tanıyan, bana "anne" diyen, bana bir şekilde yanıt veren (hareketleriyle de olsa) bir minik adam oldu Ege...
İlk gün acılar içinde uyanıp da Ege'yle gözgöze geldiğim an 1 sene sonra böyle tatlı bir minik adamın hayatımda olacağını düşünmemiştim... Ve de o andaki acıları geçip gideceğini hatta unutulacağını...
Hatta acıların yerini tatlı anıların alacağını... 


Dün bütün akşam çalıştık neredeyse ve evin süslemesi hariç hazırlıklarımız bitti sayılır...
Sabah biz tam evi süslemeye başlamıştık ki saatin 11:45 olduğunu farkettim... Oğlum 1 sene önce tam bu an dünyaya geldi diye düşünürken daha dile getirmeye fırsatım olmamışken mışıl mışıl uyuyan Ege bir anda gözlerini açtı ve gülerek bana baktı... 




1 sene önce ağlayarak dünyaya gelen Ege tam 1 sene sonra bu kez gülerek gözlerini açtı... Sonra birden yattığı yerden fırlayarak ayağa kalktı ve aynı mutlu gülen gözlerle süslere baktı..
Anladı mı bu hazırlığın onun için olduğunu bilmem ama bi süslere bi bizlere bakarak mutluluğunu belli etti resmen...


Hazırlıklarımız bitirip, cicilerimizi giyip misafirlerimizi beklemeye başladık... 
Misafirlerimiz geldikten sonrası hızlıca geçti zaman zaten...
Ege kah güldü, kah ağladı, kah eğlendi, kah sıkıldı.. Böyle böyle gün bitti...


Hergelen hazırlıklarımız çok beğendi ve memnun ayrıldılar evden...
Umarım Ege de büyüdüğünde onun için hazırladığımız bu ilk yaş doğum gününü beğenir...


Tekrar, tekrar ve tekrar...


DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN OĞLUM!!!


İyi ki doğurmuşum, iyi ki varsın canım oğlum...


Ve bugün anladım ki benim anneler günüm aslında bugün ....





Davetiyemiz




Kek süslerimiz (Misafirlerimiz giderken aldılar birer tane)


Magnetlerimiz


Kurabiyelerimiz


Ege'nin 12 ayı


Ve biz...


















15 Mayıs 2011 Pazar

İlk Doğum Günü Heyecanı ve Hazırlıkları

Doğum günümüz yaklaştıkça heyecan artıyor ve hazırlıklar da hızlanıyor.
Arkadaşlarımızla konuşuyoruz sürekli...
Yoğun bir mail trafiğimiz var.
Ve hergün hazırlıklara yeni birşey daha ekleniyor bu durumda...
Birbirimizi gaza getirip şu da olsun, bu da olsun diye abarttıkça abartıyoruz :))
Şimdilik doğum günü davetiyemiz, doğum günü süslerimiz, keklerin üzerine koyacağımız çöp şişe yapıştırılacak süslerimiz, 1 yaş kurabiyelerimizin yapılması kararını verdik..
Bide egenin 12 ay fotolarını koyacağım saat şeklinde birşey yapacağım sanırım..
Pasta araştırmalarımız devam ediyor.. Muhtemelen o da 1 şeklinde olur..
Bide doğum günümüze gelenlere hatıra olsun diye bi hediye vereyim diyorum ama henüz karar veremedim..
Bide magnet yaptıracağız üzerinde Ege'nin fotoğrafı olan...


Bide, bide şeklinde hergün birşey ekleniyor listeye...
Ne görgüsüz anneleriz yahu... Abarttıkça abartıyor muyuz diye düşünüyorum zaman zaman ama
sonra ilk doğum günümüz abartalım ne olacakla bitiriyorum bu düşüncemi...


Hadi bakalım doğum günümüz gelsin artık... Heyecan dorukta...

8 Mayıs 2011 Pazar

İlk Anneler Günümüz...

Her anneler günü heyecanlıdır benim için kendimi bildiğimden beri.
Ama bu sene başka bir heyecan var tabi.. Artık ben de anneyim ve Ege henüz farkında olmasa da benim anneler günüm de kutlanacak bu sene...

Bu sene bütün anneler toplanıp sabah kahvaltısı yaptık... Neden sabah! Çünkü, sonra bütün günümü oğlumla başbaşa geçirmek istememden... 


Kahvaltı sonrası evimize gittik... Ve oğlum bana anneler günü hediyesini verdi... :)
Tutunduğu koltuğu bırakarak bana doğru koşarak geldi ve boynuma sarıldı :))
Oğlum artık yürüyor... 


Bu durum önce ben, sonra babamız, sonra da çevre evlerde çığlıklarla karşılandı...
Yarın ne hissedeceğimi bilmiyorum ama bugün çook mutluyum.. 


Annelik ne tuhaf birşey... Özellikle de benim gibi çatlak biri için... Hem zor hem de zor işte...
Annelik çatlaklık, annelik delilik, annelik aklını yitirmek...
Annelik Ege'nin sadece kokusu için dünyanın bir ucuna gitmek, annelik Ege kaka yaptığında sevinmek, annelik attığı ilk adımı çığlıklarla kutlamak, annelik .......... vs.vs.vs.........................


Önce annemlerin, sonra Haziran Annelerimin ve Bütün annelerin anneler günü kutlu olsun...



Anneler Günü Hatırası







1 Mayıs 2011 Pazar

Ne kadar çabuk büyüyorlar....

Zaman hızla geçiyor... Bugüne kadar yavaş mı geçerdi diye düşündüğümde verdiğim cevap -Hayır aslında. Ama Ege doğana kadar zamanın hızlı geçtiğini bu kadar net göremediğimiz için önemsemiyorduk zannımca...


Şimdi Ege'nin büyüdüğünü görüp zamanın hızlı geçtiğini daha iyi anlıyoruz...
Daha dün doğmuş gibi, sürekli ağlayan ve derdini soyleyemediği için elimiz kolumuz bağlı başında bekleyip, 1 saat ağlamadığı zaman bayram ettiğimiz oğlumuz 1 ay sonra 1 yaşında olacak...


Ve neredeyse yürümek üzere... (Aslında yürüyor da denebilir ama henüz cesaretini tam toplayamadı... Yürüme yardımcısının verdiği cesaretle sadece bana doğru 2-3 adım atıyor ama şimdilik o kadar..
Bide yürüme yardımcısından daha  çok güvendiği ve de sevdiği kolisi var... Koliyi iterek evde ilerliyor hatta yolun bittiği yerde koliyi tutup çevirip diğer yöne devam da ediyor... Yani aslında ayakta durabiliyor ama farkına varınca oturuveriyor yere... Hatta tv karşısında koliyi bırakıp alkışlıyor ama onu da farkına varmadan yapıyor tabi...)








Ve bir şekilde ne istediğini bize anlatıyor durumda...


Yani bebelerimiz büyüyorlar... 


Doğum günü hazırlıklarımıza tüm hızımızla başlıyoruz yani...


Ve doğum gününe 1 ay kala oğlum innne innne diye peşimde dolanmaya başladı bile...

24 Nisan 2011 Pazar

İlk Adımlar...

Ege'nin ayakta durma çalışmaları ve de farkında olmadan ellerini bırakıp da ayakta durmaları başladığından beri O'na yardımcı olabilecek birşey düşünüyorumdum. İlk arabam tarzında bişi...
Uzun zamandır ilk arabam tarzında yürümeye yardımcı birşey arıyordum yani...


Ama piyasadakiler pek kullanışlı gelmediğinden almamıştık. Daha doğrusu 2 tanesini arkadaş ziyaretlerimiz sırasında denedik ve Ege onlarla ayakta sabit durmayı başaramadı.. Daha yavaş yürüyen bişi olmalıydı.. yani çocuğun gücünü verebileceği, yağ gibi kaymayan birşey.. Ama dediğim gibi bulamadık...


Taa ki dün akşam misafirliğe gittiğimiz evde artık kızı 3 yaşına gelmiş bir anne ""yürüteciniz var mı? almadıysanız bizimkini verelim" diyene kadar. Bi bakalım dedim ve gördüğüme inanamadım.. Tam da aradığım gibi birşeydi... Teşekkürlerimizi sunup yürüteci alıp eve doğru yol aldık...
Ve gün boyunca hiç durmadan evi turladı Ege yeni yürüteciyle... Yürüyebiliyor olmanın verdiği mutluluk ve güven gözlerinden okunuyor... Hatta o kadar güveniyor ki kendine yaramazlık yapmaya bile başladı yürüteciyle...




Ve akşam bütün gün yürüteciyle evde dolaşmanın verdiği güvenle ellerini bırakıp bana doğru 3 adım attı :)) Bu 3 mini adım evde ve çevre evlerde şenliklerle kutlandı herzamanki gibi..


Ege'nin attığı 3 adımdan çok o adımların bana doğru atılmış olmasının beni daha çok mutlu etmiş olması hastalıklı bir duygu mudur bilemiyorum ama kendimi çook mutlu ve de güçlü hissediyorum.

17 Nisan 2011 Pazar

Eyvah! Haziran Bebeleri Ayaklanmaya Başladı...

Bir geleneksel Haziran Anneleri buluşması günü daha geldi çattı işte..
Bu sefer nasıl olacağını çok merak ediyorduk hepimiz.. Çünkü artık bebelerimiz büyüdü...
Yatır yerde dursun, emzir sussun dönemi geçti malesef.. Denemeden başımıza gelecekleri bilemeyeceğimiz için de buluşmaya karar verdik... Bi çeşit delilik işte bizimkisi...


Bide kalabalık bir buluşma oldu bu seferki.. 8 anne, 8 bebek... 
O nasıl bir gürültü, o nasıl bir harala güreleydi öyle..
Ne yediğimizden anladık, ne içtiğimizden, ne de konuştuğumuzdan doğal olarak...


Çok güzel bir gündü... Ege'yi bilmem ama ben arkadaşlarımla olmaktan çok mutlu oldum...
Ne hissettiğimi, ne yaşadığımı bilen kişilerle olmak çok rahatlatıcı ve tüm gürültüsüne rağmen terapi  gibi geliyor resmen...


Bugününün ardından hepimize koca bir başağrısının yanında tatlı anılar kaldı...
He bir de bir daha evde buluşmama kararı vermemize sebep olduğu, bize gerçekleri gösterdiği için de verimli birgün oldu diyebiliriz...


Bundan sonraki buluşma bebelerin 1. doğum günü kutlamasında olacak sanırım...


Bugün bize ev sahipliği yapan ve bundan aslında çok pişman olmasına rağmen bize bunu hiç hissettirmeyen güzel kızımız Beril'in annesi Leyla anneye teşekkürler...



işte bizim büyük ailemiz :)) Bide İzmir'limiz var...


Bi daha uzun süre böyle beraber fotolarını çekemeyeceğimiz bebelerimiz...
(Ev sahibimiz Beril bebe uyuyor bu sırada)



Süt kızım, oğlum ve gelinim :))


Bugünle ilgili minik bir not: Ege bugün Leylalardan ayrılan her anne ve bebeğinin arkasından kapıyı büyük bir zevkle çarptı. Sanırım Leyla Anne bize hissettirmedi içindekileri ama Ege'yle mini bir anlaşma yaptı :)) 


27 Mart 2011 Pazar

6. Hastalık

Herzamanki gibi bir akşam.. Ege kucağımda oturuyoruz..
Ege biraz sıcak mı, bana mı ateş bastı yoksa diye kendi kendime düşünürken bunun sonu olmayacağını anlayıp ateşini ölçmeye karar verdiğim an başladı maceramız...

Ateş 38,5... çok endişelenecek bişi olmayabilir, bi üstünü soyalım bir süre sonra tekrar ölçeriz, dedim... Ege'yi soyduk hemen, 15-20 dakika sonra tekrar ölçtüm ateşini aynı.. Demek ki ilaç vermek gerekiyordu, Calpol verdim. Sonra Ege uyudu zaten... Gece boyunca da Ege uyudu ama ben hiç uyumadım, 40 kere ölçtüm ateşini ne çıktı ne düştü ateşi.. sabahki durumuna göre dr. a gidip gitmemeye kara verilecekti artık.


Sabah 1 ölçek daha şurup verdim ve yarım saat sonra ateşi normale dönmüştü, ben de rahatça işe gittim. Gün içinde 40 kere aradım evi ama resmen taciz ettim annemleri.. Nasıl, ateşi var mı, ölçtünüz mü, doğru baktınız mı diye boğdum resmen.. Hep iyi ateşi yok dediler... Eve geldiğimde ama hiç beklediğim gibi bir durumla karşılaşmadım, Ege ateşler içindeydi...
Hemen ateşini ölçtüm 39.. Demek ki doğru ölçememişler ya da yeni çıkmış ateşi... Neyse bunu düşünerek enerjimi harcamamaya karar verip ne yapmam gerektiğini düşünmeye başladım..


Bu arada dün gece 40 kere, gün içinde de çok kere koltuk-altından ateşi ölçülmeye çalışılan Ege, durumdan huylanmış artık ateşini ölçtürmüyor diye ilk işimiz durumu kontrol altında tutabilmek adına gidip bir ateş ölçer almak oldu..
Kulaktan ateşölçer bulamadığımız içim emzik şeklinde bişi aldık.. O gece için hayat kurtarıcıydı resmen ama aslında çok da kullanışlı bişi olmadığını 1-2 günde anladım.. Aslında tahmin de etmiştik ama almak zorunda kalmıştık zaten...
Ateşölçerden sonra nöbetçi eczane bulup paranox  fitil aldık... 


Eve geldik ateşini ölçtük hala 39 dereceydi, fitil atıp yattık... Yarım saat sonra ateşi 37 dereceye düşmüştü.. Bi oh deyip uyumaya devam ettim...
Sanırım 1-2 saat sonraydı, vücuduma vuran sıcaklıkla uyandım... Ege dışarıya sıcaklık veriyordu resmen.. Ateşini ölçtüm hemen 42 dereceyi görünce gözlerimin yerinden çıktı... 
İşte o an çok önemli bir karar verecektim... Ya hemen hastaneye gidecektik ya da ateşini düşürmeyi deneyecektim..
Acil serviste çocuğumun canını çıkarmalarına gönlüm razı olmadı risk aldım ve ateşini düşürmeye çalışmayı denedim.. 


Önce Ege'yi odadan alıp daha ferah olan salona götürdüm.. Sonra soydum ve ılık suyla ıslattığım havlularla pres yaptım vücuduna.. Yarım saat sonra ateşi 39,5 a inince doğru yolda olduğuma inandım ve 1 ölçek Calpol verdim ve uyumasına izin verdim... 
Bu 45 dakika yaşadıklarım anlatılır gibi değil tabi.. Korku, endişe.. kafamda 1001 soru... 
Sabah doktora gidilecek kararı verdim...


Sabah 39,3 ateşle uyandı.. Dün gece gördüğümden sonra 39,3 bana düşük geldi tabi...
Kahvaltıdan sonra doktora gittik.. Evet ateşi yüksek ama herhangi birşey görünmüyor.. ksin sonuç için kan testi dedi ve bizim için yeni bir macera daha başladı...
Canı çok yanmasın diye parmağından alalım dedi kanı. Ama o bile yetti bizim minik adama...
Bütün hastaneyi başımıza topladı...O nasıl çığlıklar, o nasıl bağırmaydı öyle...
Sonuçların çıkmasını beklerken Ege ateşten yarı baygın gibiydi ve bu benim için çok acıklı bir görüntüydü...


Sonuçlar çıktı ve tam da doktorumuzun tahmin ettiği gibi tertemiz. Hiç bir sorun yok... 
Durum bu olunca 6. Hastalık ihtimali arttı... 
Ateşi kontrol altında tutmaya çalışarak beklemekten başka yapılacak birşey yok dedi.
ateş düşüp, döküntüler de geldi mi 6. hastalık olduğundan emin olacağız...


Bu arada doktorumuzun akşam ateşini düşürmeye çalışıp hastaneye götürmememin doğru bir karar olduğunu söyledi.. Ama sadece bu durum için tabi diye de ekledi... 
Ateşi düşüremeseydim herhalde alır acile giderdim diye düşünüyorum ben de..
Acemi anne cesareti sanırım bendeki..


3 gün,3 gece daha ateşimiz çıkıp, düştü.. ilaçlarla kontrol altında tutmaya çalıştık hep... 
3 günün sonunda ateşimiz düştü, döküntüleri beklemeye başladık..
4. günün sonunda döküntülerimiz de geldi ve doktorumuzu arayıp 6. Hastalığımızı onaylattık...


Ege ilk çocuk hastalığını geçirmiş oldu..
Benim ömrümden ömür gitti tabi bu ateşli geceler boyunca...





7 Mart 2011 Pazartesi

Ne Zor Şeymiş Şu Allerji

Uzun zamandır Ege'nin yanaklarındaki kızarıklık bizi rahatsız etmeye başladı.. Zaman zaman çoğalan, zaman azaman azalan ama hiçbir zaman tamamen yok olmayan pütürlü bir kızarıklık..
Belki de bu rahatsız ediyor, belki de o yüzden bu kadar huysuz diye beni dürten Haziran Annelerinden Zahide' ye teşekkürlerimi sunuyorum tabi..
Zahide'nin de dürtmesiyle çocuk allerjisi uzmanı olan doktorları Reha Cengizlier'den randevu almaya karar verdik.. Randevumuzu da Zahide aldı aslında, sağolsun..
Neyse randevu günümüz geldi, heyecanla ve bir çözüm bulunacağı inancıyla gittik doktora..
Doktor yanaklarına bakıp vücudunda bişi olup olmadığını sordu.. Yok dedim sadece yanaklarında..
Soyalım bi dedi, Ege'yi bir soyduk ki ne görelim omuzları da aynı şekilde kızarmış ve de kabarmış..
O an unutamadığım tek şey doktorun bana "hani birşey yoktu" bakışı... Bense şok olmuş Ege'nin omuzlarına bakıyorum ve anlatmaya çalışıyorum..
"Ama dün Ege'yi yıkadım ve böyle birşeyi görmemem imkansız " dedim.
Doktor da bu durumda allerji ileri durumda test yapmamız gerek dedi ve maceramız başladı.
Başımıza geleceklerden habersiz bir şekilde laboratuara doğru yol aldık..
Büyük bir üniversite hastanesinde böyle birşeyle karşılaşacağımı söyleseler asla inanmazdım...
Önce kan almak için hemşire arandı.. Herkes ben almam diyerek kaçıştı..
Kabul ediyorum bebekten kan almak mutlaka zor ama bunu bize hissettirmemeleri ve yaşatmamaları gerekirdi diye düşünüyorum.
Sonunda bir cesur yürek bulundu kan almaya gönüllü.. Ege onları görünce zaten ağlamaya başlamıştı, yatağa yatırdığımız anda da çığlık atmaya başladı..
Bu arada Ege'yi bize tutturmaları da tam bir fiyaskoydu bence.. Çünkü biz anne baba duygusallığıyla panikleyip yanlış birşey yapma potansiyeline sahiptik..
Yücel Ege'yi tuttu... İğneyi batırdılar, 1 tüp kan aldılar, 1 tüp daha almaları gerekirken nasıl oldu bilmiyorum Ege kolunu kurtardı, iğne fırladı, kan fışkırmaya başladı..
Ben öylece kaldım.. Bişi diyemedim, bişi yapamadım.. ama aklımdan geçen şey oradaki herkesi boğmak tabi ki...
Ege'nin çığlıkları arttı, heryer kan içinde kaldı, bir kere daha iğneyi sokup 1 tüp daha kan aldılar ama hepimizin ömrü tükendi diyebilirim.
Herşey bittiğinde geriye çığlıklar atan bir bebe, kan içinde kalmış bir yatak, korkmuş suratlarıyla bize bakan hemşire ve sağlık görevlileri vardı...
Hiçbirşey düşünmeden Ege'yi alıp kaçtım resmen hastaneden...
Ege bütün gün yüzümüze bakıp bakıp ağladı... Babasına ise hiç yüz vermedi... Sanırım başına gelenlerden onu suçlu buluyor...
Biz ise 5 gün sonra çıkacak sonuçlarımız için heyecanla beklemeye başladık...

Sonuçları aldığımızda Ege'nin inek sütü allerjisi olduğunu öğrendik... Ben anne panikliğiyle yıkıldım tabi. Şimde ne yiyecek, ne içecek, nasıl beslenecek diye..
Doktorumuz paniğimi farkedip sakin olmamı ve çok güzel bir alternatifimiz olduğunu söyledi.
Ege'nin keçi sütüne allerjisi olmadığını ve bundan sonra keçi sütlü besleneceğimizi söyledi.
Ve o andan itibaren de keçi sütü bazlı mama, keçi peyniri, sütü ve de yoğurdu araştırmalarımız başladı..

"Golden Goat" keçi sütü bazlı mamayı bulduk önce... Sonra "Bolana" yı keşfettik. Günlük süt siparişini hemen verdik, peynirlerimizi aldık. İlk yoğurdumuzu mayalamak için de "Süt Damlası" diye bi marka bulduk, telefon görüşmelerimiz sonucunda satış yerlerini bulup, onu da aldık..
Keçi sütlü ürünlerimizle evimize döndük...

Sıra Ege'nin bu tatlara vereceği tepkiye geldi..

Ertesi sabah peynir denememiz başarılıydı, mamayı da çok beğenerek içti, yoğurdu da...
Ohh!! Karnı tok bebenin annesi rahatlığıyla hayatıma devam edebilirim artık..
Yani şimdilik..
1 ay sonraki kontrolümüzde daha da netleşecek durumumuz...

Sadece 1 haftadır öğrendiğimiz ve doğru beslemek için çabaladığımız allrji olayı bizi çok yordu ve yıprattı... Önümüzde uzun bir süreç var sanırım.
Bakalım bizi neler bekliyor...



27 Şubat 2011 Pazar

Bebeler mi buluşuyor, Anneler mi?

Anne olduk olalı sosyal hayatımız kalmadı tabi...
Zaman zaman insan evdekilerin, iştekilerin dışında bir ses, bir nefes arıyor...
İşte böyle zamanlarda iyi ki sosyal paylaşım var diyorum... Yaşasın İnternet...
Bir sosyal paylaşım sitesinde hamileyken tanışıp sonra arkadaşlığımızın sanaldan fiiliyata dönüştüğü canım Haziran Anaları...
Ara ara buluşmasak delireceğiz korkarım ki..

Bugün de Melahat Anne bizi misafir ediyor.. Nam-ı diğer Melo...
Katılım az... Malum havalar soğuk... Gelip gitmek zorlaşıyor birbirimize.. Bide hastalıklar, burun akıntıları eklendi mi sayımız azalıyor...

Bugün 2 anne, 2 bebek misafir oluyoruz Melo'ya..

Benim uykusuz oğlum bugün uyumaya niyetlendiği için evden geç çıkıp, erken dönmek zorunda kalsak da, yani çok kısa bir misafirlik olsa da çok mutlu ve de iyi hissediyorum günün sonunda endimi..

Bugün kendim için bişi yaptım çünkü... bebelerden fırsat buldukça 2 kelime konuştuk.. Bişiler anlattık, güldük, eğlendik... Ohh sefamız olsun...

Ama bugün şunu farkettim ki bundan sonraki buluşmalar daha zor olacak...

Bebeler hareketlenmeye başladıkça annelerin sosyalliği azalacak ve de başağrısı artacak :))

Bugün bizi misafir eden Melo Anasına çok teşekkür eder...

Bir sonraki buluşmayı iple çektiğimi ve de merakla beklediğimi bildiririm...



Bebeler sosyalleşiyor..



Anam herkes çizgili bişi giymiş, ben hariç :))








5 Şubat 2011 Cumartesi

Ayy çok Heyecanlandım.. Oysa sadece AN NE dedi :))

Ailecek oturduğumuz ve Ege'yle ilgilendiğimiz bir akşamüstüydü...
İşte bir yandan Ege'nin şebekliklerine gülüyor, bir yandan da tv seyrediyorduk.
Ben herzamanki gibi yerde oturuyordum, Ege de pufa tutunmuş yanımda ayakta duruyor ve yürüme çalışmaları yapıyordu.
Birden yüzüme baktı ama öyle böyle değil, gözlerini gözlerime dikti ve AN - NE dedi..
Böyle üstüne basa basa, altını çize çize, heceleye heceleye...
Ben herzamanki anne çatlaklığımla önce donakaldım, sonra ağlamaya başladım, sonra çığlıklar attım, sonra sarıldım, sonra öptüm, öptüm, öptüm..

Ege'den önce güldüğüm, dalga geçtiğim ne varsa birbir başıma geliyor... Bu anne duygusallığı herzaman en eğlendiğim konular oldu bugüne kadar..
Benim de eğlence konusu olmam an meselesi yani..
Neyse ki şimdilik hep çekirdek aileyken yaşadık bu durum.. Çok sevgili kocam hariç dalga geçen yok ama dedim ya yakındır oratalara dökülmesi bu halimin..

Çünkü anneyim ben... Artık dönüşü olmayan bir durum bu... Sergilediğim saçma davranışlar da artık değişmez.. Ben saçmalayan, dengesiz hareketler sergileyen, oğlu anne deyince çığlık atıp, pırt yaptığında mutluluktan uçan  bir anneyim.. Bu gerçeği hiçbirşey değiştiremez...

Ben çatlak bir anneyim ve hep de öyle kalacağım ....


2 Şubat 2011 Çarşamba

Bir Anne Öldü - Defne Joy Foster

Daha dün Ege'nin 8 aylık oluşunu karşılıyordum mutluluk ve umutla...
Aramızdaki bağın iyice kuvvetleniyor olduğunu, bundan sonra daha güzel şeylerin bizi beklediğini falan anlatıyordum...
Sonra sabah oldu işe geldim ve internete düşen haberle dünya başıma yıkıldı desem yeridir...
Defne Joy Foster öldü.. Öylece kalakaldım.. baktım.. Baktım... Baktım...
Sonra yalan haberdir deyip internete daldım, bütün haber sayfalarını okudum neredeyse..
Zaman ilerledikçe haberin doğru olduğuna emin oldum ve bir kere daha yıkıldım..
Oysa yalan haber olması ihitimaline ne çok inandırmıştım kendimi..
Çevremdeki küçük beyinli insanların sığ yorumlarına kulaklarımı tıkamak istercesine hep kalabalıktan kaçtım.

Haberi ilk okuduğumda da sonrasında da ne mi düşündüm..
Bir Anne Öldü..
Gözlerimden bütün gün ince ince yaş süzüldü..
İçim ise hıçkırıklarla ağladı gün boyunca..
Geçen sene haziran ayında doğmuş yani Ege'den 1 yaş büyük Can'ı düşündüm hep..
Bir çocuk annesiz kaldı... Sadece 8 aylık Ege'nin bana ne kadar bağlandığını düşündükçe 20 aylık Can'ın annesizliği daha da acıttı canımı..

Evet bugün bir anne öldü ve bir bebek annesiz kaldı.. Bu kadar canımı yakan giden mi kalan mı bilemiyorum.  Anne olduğumdan mıdır bu kadar acı onu da bilemiyorum.. Bildiğim tek şey çektiğim acının tarifi yok..

Akşam olup eve gitmeyi hiç bugünkü kadar çok istemediğimi farkettim.. Biran önce oğluma sarılma dürtüsü içimi daraltı... Bu arada yorumlar yapılmaya devam ediyor tabi.. Herkes konunun uzmanı, herkes namus bekçisi.. Atıp tutuyorlar... Bense kulaklarımı tıkamaktan vazgeçip bağırıyorum, çağırıyorum...

Hiç böyle birgün yaşamamıştım ben.. Hiç böyle bir duygu kaplamamıştı içimi..

Akşam olup da eve gittiğimde Ege'yi görür görmez şöyle sıkıca kucaklayıp ağlamaya başladım.. Bütün gün içime akıttığım gözyaşlarımı koyverdim gitti yani.. Böyle hıçkıra hıçkıra, salya sümük ağladım...

Ve bütün akşam ve bütün gece böyle geçti.. Ege'ye baktıkça gözümün önüne Can geldi.. Baktıkça ağladım, baktıkça canım yandı, baktıkça acı arttı da arttı...

Evet kim ne derse desin..

Ben biliyorum ki bütün anneler yasta bugün... Bütün anneler benimle aynı duyguları yaşadı bugün...

Çok Üzgünüm...

BUGÜN BİR ANNE ÖLDÜ...





14 Ocak 2011 Cuma

Emzirme, Meme Ucu Çatlağı, Sütüm Yetmiyor mu? Paniği Üzerine...

Bugüne kadar yazmayı hep düşündüğüm ama bi türlü yazmadığım emzirme hikayemi de baştan anlatayım..
Ege doğduğu andan beri başlayan ve de sonsuza kadar süreceğinden korktuğum bir panik haliydi emzirme mevzusu...
Oysa hamileyken uzun yıllar emziririm ben diye düşündüm hep, Doktorumun da gazıyla buna tamamen inanmış bir şekilde doğuma girdim.
Ve de doğa beni yanıltmadı. Sezeryan doğum yapmış olmama rağmen bebeğim ilk emdiğinde sütüm geldi.. Az mı çok mu bilemiyorum.. Hastanede bunu hiç düşünmedim zaten... Emzirdim de emzirdim. 2. günün sonunda artık meme uçlarım sızlamaya başlamıştı...
İşte doğru emzirme tekniği, bebeği doğru tutma, memeyi ağzına doğru verme, doğru zamanlarda emzirme vs. gibi bi sürü şey dinledim. Uygulamadın mı derseniz uyguladım ama bu meme uçlarımın yara olmasını engelleyemedi.
Hastaneden eve döndükten sonra acılarım daha da arttı. Artık emzirmek benim için işkenceye dönüşmüştü.
Doğumdan önce sürmeye başladığım Lansinoh meme ucu kremi artık işlevini yitirdi. Bepanthen kullanmaya başladım ama onu da Egeyi emzirmeden yıkamam gerektiğinden su meme uçlarımı kurutmaya ve de çatlakları arttırmaya devam etti..
İlk 10 günde Egenin kilo alımı iyi olduğundan süte devam diyen doktoruna gıcık olduğum için 1 ay sonraki kontrol sonrasında pişman oldum. 1 ay sonundaki kontrolde 20 günde aldığı yarım kilodan doktoru memnun kalmadı ve mama verelim dedi.. Tabi bana da süt arttırıcı bir sürü şey... Ve de meme uçlarım için garmasten krem.. Bir de yıkamamam gerektiğini suyun daha zararlı olacağını, zeytinyağıyla silmemi söyledi...
Bugüne kadar mama verelim emzirmek istemiyorum diyen ben sütüm yetmiyor gerçeğiyle karşı karşıya kaldığımda çöktüm resmen.  Ege'ye verdiğimiz ilk mamayı bir çırpıda içen oğlum bugüne kadar gerçekten mi açtı da ağlıyordu diye bir düşünce içine girmeme neden oldu.
Hayatım o andan itibaren çelişkilerle doldu. Mama ve meme çelişkisini 1 ay boyunca yaşadım ve ağlayarak acı çekerek de olsa emzirmeye devam ettim... 1 ayın sonunda Ege anne sütüyle beslenerek 1.100 gr aldı. Demek ki dedik ağlaması açlıktan değil, demek ki kolik devam ediyor.
1 ay sonra hepsi geçecek diye teselli etti doktorumuz beni. Ben de buna inanmak istedim hep çünkü artık bebeğimin ağlamasına dayanamıyordum.
Teknolojik anne olunca sürekli bir araştırma işine girişiyorsun. Bu herzaman iyi sonuçlar doğurmuyor aslında.. Emziren annler olarak çoğumuz çocuğum aç mı, sütüm az mı, ne yapsak da arttırsak diye araştırmaya başlıyoruz. Hele benim gibi aynı anda doğum yaptığınız bir sürü Haziran Anaları varsa hayatınızda...
Hergün yazışıyoruz ve konumuz süt.. Şu  kadar cc sağdım, bu kadar cc çıktı. Akşam daha çok oluyor, duş alınca daha iyi oluyor.. Bu şekilde uzayıp giden konuşmalar...
Sonunda birgün ben de sağmaya karar verdim ve çıkan sonuçla yıkıldım. 30 cc süt çıktı... Moralim bozuldu tabi.. Ve artık 3 aylık olan ve de ağlaması bitmeyen oğluma mama vermeye karar verdim. Tabi ki doktorumuz da fikrini alarak.  Bu arada sağmaya da devam ettim. 30 cc, 40 cc ne çıkarsa attım buzluğa...
Haziran Annelerinden birinin tavsiyesiyle aldığım e vitamini kapsülleri,başka bir Haziran annesinin tavsiyesi olan göğüs kalkanları, garmasten ve zeytinyağı dörtlüsü meme uçlarımı yavaş yavaş iyileştirmeye başladı...
Ah o gögüs kalkanları hayatımı kurtardı resmen.. Meme uçlarınız birazcık acıyorsa göğüs kalkanı kullanmanızı şiddetle tavsiye ederim.
Meme uçlarım iyileşti ama bu sefer de Ege artık meme emmek istemedi. Sadece geceleri ve de mamanın üstüne meme emmeye başladı. Karnı açken ne yaptımsa mememi veremedim. Ve sanırım böyle böyle sütüm azalmaya başladı. Ama ben sağmaya ve biriktirmeye devam ettim.
4 ayın başında işe başlamamla emzirme eylememiz minimuma düştü. Ben işyerinde sağmaya devam tabi. Gün içinde 1 öğün buzluktaki anne sütlerinden içti.
4. ayın sonunda artık neredeyse hiç sütüm kalmadı. Ege'de dişi çıkarması dolayısıyla ek gıdalara  başladı. Buzluktaki sütler Ege 6 aylık olana kadar 1 öğün  olarak yetti neyseki..
En azından günde 1 öğün anne sütü aldı diye avuttum durdum kendimi.

Bu arada Ege'nin aylarca ağlamasının sebebi açlık değilmiş. 4,5 aylıkken olayı çözdük ama artık çok geçti tabi. Meğerse Bebeğimim böbreklerinde kalsiyum taşları varmış :(

Şimdi de diyorum ki ağlamasının sebebini açlığa bağlamayıp keşke hiç mama vermeden emzirmeye devam etseymişim. Belki de daha çok anne sütüyle beslenme şansı olurdu.

1 Ocak 2011 Cumartesi

Yeni Yıl Yeni Yıl Yeni Yıl Yeni Yıl Herkese Kutlu Olsun!

Ege'yi bize getiren yıl bitti.. Yeni bir yılı karşıladık bugün... 01.01.2011 mutluluk ve sağlık dolu olsun hepimiz için...

10 gün önceden yeniyıl karşılama hazırlıklarına başladık.. Çam ağacımızı süsledik yerine koyduk...
Ege çok şaşırdı ama çok da sevdi ağacımızı.. Ama bu yıl ki tecrübelerim bana önümüzdeki sene ağaç süslemenin mümkün olmayacağını söylüyor :))
Çünkü yeni yıla az kala Ege sürünerek gidip, koltuğa tutunup ayağa kalkmayı becerdi..
Biz an itibariyle bunu da diğer başımıza iş açacak şeyler gibi şenliklerle kutladık..
Ve ilk hedefi yılbaşı ağacı oldu bu sene.. Şimdilik uzanamayacağı bir yere koyduk ama seneye uzanamayacağı bir yer olacağını sanmıyorum..

Bu sene önümüzdeki bir kaç sene Ege pek farkında olmasa da yeniyıla onunla beraber girmek istiyorum.

Bu sene de evimizde sessiz sessiz oturarak (Ege uyuduğu ) için bir yeni yıl akşamı geçirdik çekirdek ailemizle..

Ve zaman geldiğinde sessizce saydık.. 10-9-8-7-6-5-4-3-2-1
HOŞGELDİN 2011...


YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN...